CHP’nin “Adalet Buluşmaları”Nın İkincisi Muğla’da Yapıldı: Gündem Çevre ve Adalet…

Haber: TENZİLE AŞÇI Kamera: KERİM UĞUR

(MUĞLA) – CHP’nin “Adalet Buluşmaları”nın ikincisi “Çevre, Ormanların Korunması ve Anayasa” başlığıyla bugün Muğla’da düzenlendi. Toplantıda, iktidarın adalet ve çevre politikaları eleştirilerek, doğa katliamlarına karşı Akbelen’de yürütülen mücadele örnek gösterildi.

CHP Adalet Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı tarafından düzenlenen “Adalet Buluşmaları”nın ikincisi, “Çevre, Ormanların Korunması ve Anayasa” başlığıyla Muğla’da gerçekleştirildi.

Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’nde düzenlenen toplantıya ev sahibi sıfatıyla Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras ve CHP Muğla İl Başkanı Zekican Balcı’nın yanı sıra; Adalet Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, Muğla Milletvekilli Cumhur Bulut, Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül, CHP Kocaeli Milletvekili Özgür Yıldızlı, Menteşe Belediye Başkanı Gonca Köksal ile parti örgütü katıldı.

Balcı: “En çok tahrip ettiği kentlerin başında ne yazık ki Muğla’mız gelmektedir”

Muğla’nın AK Parti iktidarında en çok tahrip edilen kentlerden biri olduğunu ifade eden İl Başkanı Balcı, şunları söyledi:

“Aslında ‘Adalet ve Çevre’ temalı bu toplantının Muğla’da yapılıyor olması bir tesadüf değildir. 22 yıllık AKP iktidarının en çok tahrip ettiği kentlerin başında Muğla’mız gelmektedir. Kıyılarımız, ormanlarımız, su kaynaklarımızı rant uğruna yok ettiler. Para ve güçten başka hiçbir değer yargıları olmadığını her fırsatta gösterdiler. Liyakatsizlikleri nedeniyle yangınlarda binlerce hektar orman alanımızın yok olmasına engel olmadılar. Maden ruhsatlarıyla dağlarımızı talan ettiler. Su kaynaklarımız yok ettiler. Kadim şehrimiz İstanbul’a ihanet ettiğini açıkça ifade eden tek adam, aynı ihaneti dünyanın en güzel kenti olan Muğla’mıza da yapmak için gözünü kararttı. Çevrenin, sermayenin yapma ve talanına açıldığı, ekonomik krizden çıkış yolu olarak doğanın mera olarak sunulduğu, doğal ve kültürel varlıklarımızın belli sermaye gruplarına aktarıldığı bir siyaset anlayışının ülkemizi getirdiği nokta felakettir. Bu yağma ve talan düzeninin kurbanları Kazdağları’dır, Hasankeyf’tir, Cerattepe’dir, Salda Gülü’dür, Akbelen’dir. Vatandaşlarımız, sivil toplum örgülerimiz ve çevre platformları memleketin ağacını, hayvanını, dağını, taşını toprağını ve su kaynaklarını, gözü dönüş tek adam rejiminden korumak için amansız bir mücadele veriyorlar. Doğanın ve ortak yaşam alanlarının korunması için toplumun tüm kesimleriyle birlikte bu örgütlü mücadeleyi sonuna kadar götürmek zorundayız. Çünkü, kötülerin zaferi için gerekli olan tek şey, iyilerin hiçbir şey yapmamasıdır.”

“Yargayı siyasallaştırdığın gün adalet ölür”

Adaletsizliğin doğa katliamına zemin oluşturduğu mesajını veren Balcı, şu ifadeleri kullandı:

“Bunu yapmaların temel bir sebebi var. Adaletsizlik… Oysa ki adalet mülkün temelidir. NAS varken sana bana ne oluyor diyerek ekonomi bilimine yeni bir bakış açısı getiren ve bu şekilde bir neslin hayatlarının kararmasına neden olana anlayış aklı ve bilimi öldürür. Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak ölürse toplum bölünür. Yargıyı kendilerine bağladılar. Yargayı siyasallaştırdığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür. Son olarak ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye haykıran teğmenlere soruşturma açıldığında bu memlekette adalet öldü. Yürekten inanıyorum ki bu iktidar tüm bu adaletsizliklerin hesabını yargı ve tarih önünde verecektir Zaman işliyor ve kaçınılmaz gün yaklaşıyor. Merhametsiz olan herkes kaybedecek. Her gün bir şeyine, bir gün her şeyine. AKP iktidarının ülkemizi içine düşürdüğü bu tabloya rağmen asla umutsuz olmayacağız. Bizler Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Şartlar ne olursa olsun asla pes etmeyeceğiz. Yeter ki umudumuz ve azmimiz olsun.”

Aras: “Bizi kimse yıldıramaz”

Muğla Belediye Başkanı Ahmet Aras ise doğa ve çevre katliamlara karşı ‘eylemlilik’ çağrısında bulunurken Deştin’de yaşananlar üzerinden başlatılan ‘karalama kampanyasına’ da tepki göstererek şöyle konuştu:

“Bugünkü konumuz çevre, orman yangınları ve anayasa. Muğla’mız bu konuda en mağdur illerden biri. Çünkü rantın bol olduğu bir yer ve iktidarın tüm yandaşlarının da bölgede çok faza faaliyet gösterdiğini biliyoruz. Kıyılardan dağlara ve madenlere kadar her tarafta yaşıyoruz. Tek imza ile yapışan plan değişiklikleri, açılan davalara ve bilirkişi raporlarına karşın çıkmayan iptal kararları gibi şeyleri yaşıyoruz. Muğla’da büyük bir mücadele var. Muğlalılar, köylülerimiz, aktivistler, çevre ve doğa severler, vatanını ve yurdunu sevenler… Burada büyük bir mücadele var. Biz burada ortak bir platform yakalayabiliyoruz. Bu mücadele, hep beraber olursak başarılı olabilir. Bugün Deştin’de, Akbelen’de yaşadıklarımızı ortaya koyarsak aslında bu birlik ve beraberliği tam olarak sağladığımızı da söyleyemeyiz. Oradaki insanlar yalnız kalıyor. Milas’ın nüfusu 150 bin ama Milas’ın havasını suyunu korumaya çalışanlar bir avuç insan. Sadece oturduğu yerden sosyal medya kahramanlığı yapan birçok insan var. Ama asıl bütün gücünü kullanan iktidara karşı eylemsel bir seviyeye geçmek. Bu mücadele tabana yayılmadığı için o insanları baskılarla yıldırmaya çalışıyorlar. Bizi de yıldırmaya çalışıyorlar. Deştin meselesinde çimento fabrikasını yapmaya çalışan insanlar kendilerine buradan basın kuruluşları almışlar. Sabah akşam bizimle uğraşıyorlar.  Asimetrik bir savaş ve karalama üzerine bir yaklaşım. Bizi kimse yıldıramaz. Biz halkımızla iç içe olduktan sonra kimse bunu başaramaz. Basın yoluyla, sosyal medyada ne idiği belirsiz hesaplar üzerinden bize saldırmasınlar. Hiçbir işe yaramaz. Çünkü halkımız kimin ne olduğunu çok iyi biliyor. Biz sonuna kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”

Gökçen: “Karşımızda büyük bir adaletsizlik ve yıkım olduğu çok açık”

Çevre ve adalet konusunda katılımcı yönetim vurgusu yapan Adalet Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, şunları söyledi:

“22 yıllık iktidarın alternatifi ne olabilir, bizler ne yapabiliriz? İktidara geldiğimizde çevremizle, doğayla ve ormanla ilgili ne yapabiliriz? Karşımızda büyük bir adaletsizlik ve yıkım olduğu çok açık. Bizlerin nasıl bir yol izleyeceğiz sizlerin bizimle paylaşacağınız deneyimlerinden geçiyor. Bu söylediğiniz her şey raporlanacak. 4- 9 Eylül tarihlerinde İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayımızı gerçekleştirmiştik. Bunun 2 gününü Program Çalıştayı’na ayırmıştık. Parti programımızı oluştururken kurultay delegelerimiz bize hem dijital demokratik katılım yoluyla hem hem demokrasi ve adalet masasında her birinin anlatımıyla bu süreci katılımcı bir şekilde tarif etmemizi ve tüm vatandaşlarımızı sürece dahil ederek bir program hazırlamamızı söylediler. Bu metnin yaşayan bir metin olması ve bu topraklarda gerçekleştirilen mücadeleleri bize gösteren bir metin ve belge olması amaçlanıyor. Gölge Adalet Bakanlığımız olarak ülkenin 7 bölgesine bu buluşmaları gerçekleştireceğiz.”

“Bütün olumsuzluklara rağmen önümüzde umut dolu bir gelecek var”

Muğla’da devam eden çevre mücadelesine vurgu yapan Gökçen, şu ifadeleri kullandı:

“Çevre başlığı için Muğla’yı seçmemizin bir nedeni var. Hem Akbelen direnişiyle hem topraklarına ve ağacına sahip çıkan insanıyla hem yaşadıkları o olumsuzlukların, devletsizliği hissetmenin ardında bu üzüntüsünü mücadeleye çeviren… Sadece oturup üzülmekle ya da şikayet etmekle kalmayan bir halk olduğu için Muğlalıları seçtik. Burada hem ormanları, ormanları koruma yükümlülüğüne rağmen korumamayı seçen, yangınları söndürmemeyi seçen ya da en azından ‘söndüremiyorum’ gibi bir acizlik ifade eden iktidar varken diğer tarafta da ormanlarımız yok olduktan sonra o alanlara başka planlar kuran kötücül bir akılla karşı karşıyayız. Bütün bunlara rağmen Anayasa’ya açık aykırılığın bir bölümünü de burada görürken anayasasızlaştırma projesine karşı direnenler var. O yüzden bugün sizler konuşacaksınız. Yaşadığımız davaları, Akbelen direnişlerinin geçtiğimiz hafta beraatle sonuçlanan ama ilk başta bu soruşturmanın açılmasının utancını paylaşacaksınız, SİNPAŞ Otel’in Marmaris’in doğasının hançer gibi saplamasını… Hepsini beraber konuşacağız. Türkiye’nin geleceğinde ormanların, sokak canlılarının ve insan hayatının nasıl nitelikli bir şekilde korunacağını konuşacağız.  Bütün olumsuzluklara rağmen önümüzde umut dolu bir gelecek var. Biz bu umudu, sizin mücadelenizde buluyoruz. Umudur birbirimizde buluyoruz. Adaletin var bir çaresi onun adı CHP.”

Köksal: “Buna seyirci kalmayacağız”

Toplantıda konuşan Menteşe Belediye Başkanı Gonca Köksal, şunları kaydetti:

“Bizler yerel yöneticiler olarak göreve geldiğimizden beri bu alanda mücadelenin içinde kendimizi bulduk. Bizler ilk günden beri ne yapabiliriz kafa yorduk. İklim değişikliği, çevre tahribatı, her alanda ağaca duya, kadına, çocuğa yapılan saldırılar… Hepimize bir saldırı. Buna seyirci kalmayacağız. Bizler yerel yöneticiler olarak neler yapabiliriz? Afetler, depremler, orman yangınları hep gündemimizde. Bizler hem afet öncesinde hem afet anında ne yapacağımızı hem de afet sonrasını planlayacağız. Asıl meselenin adalet konusu olduğuna inanıyorum burada yapılacak her bir tartışma ve atılacak fikir tohumunun ülkemizin aydınlık geleceği açısından çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.”

Uzun: “İktidardan olumsuzlukları kendiliğinden çözecekleri bir anlayışı ortaya koymalarını bekliyorsak hata yaparız”

Muğla Milletvekili Cumhur Uzun, Yatağan’daki termik santrale karşı verilen mücadeleyi örnek göstererek şunları söyledi:

“Bütün bu çabanın bir sebebi var. Halkımız, bu iktidarın her türlü olumsuz uygulamasının sonuçlarını iliklerinde hissediyor. Bunun sonucu olarak 31 Mart’ta ‘Biz size güveniyoruz, bu güveni ülke geneline yaymanız için sizi yerelde birinci parti yapıyoruz’ dedi. Birinci parti olmak mutluluk verici ama aynı zamanda bir sorumluluk yüklenmek. Yaşanan tüm olumsuzlukları biz nasıl çözeceğimizi derlemek ve çözüm haritamızı ortaya koymak istiyoruz. Bunu üstenci bir bakışla değil, toplum ne hissediyor, toplumda ne var, toplumun kanayan yarasına, bu yarayı bizzat kabuklaştırmak zorunda olan insanlardan derleyerek programlar oluşturmak ve bunu bir an önce uygulamaya koymak istiyoruz. Sizden gelecek bilgilere ve sizin anlatımlarınıza ihtiyacımız var.

Muğla’da çevre hareketinin ne zaman başladığı sorulursa yatağan Termik Santrali’nin çevreye verdiği olumsuz etkilerin giderilmesi için yapıldı. Bir termik santral yapıldı ama baca arıtma sistemi yapılmadı. Otomobil örneği vereceğim. Otomobilin her şeyi var ama egzozu bağlamaya gerek yok, yüksek maliyet gerektiriyor o yüzden egzoz bağlamayalım diye bir karar aldılar. Egzoz neyse termik santraldeki baca arıtma sistemi de oydu. Bizim o tarihteki hükümetimiz, egzoz emisyon sisteminin kurulmasının maliyetini göze alarak onun yaratacağı etkileri görmezden gelerek baca gazı arıtma sistemini kurmaksızın termik santralini tam beş yıl boyunca çalıştırdı. İnsanı ve insan odaklı benimsemeyen iktidarlarının yaptıkları bir benzeri o tarihte Yatağan’da gerçekleşti. Yatağan halkı bir büyük direniş başlattı. Etkin direnişin sonunda baca arıtma sistemi termik santrale yapıldı. Biz iktidardan bu olumsuzlukları kendiliğinden çözecekleri bir anlayışı ortaya koymalarını bekliyorsak hata yaparız. Bunu yapmayacaklarını bütün çalışmalarında gösterdiler. O yüzden çevreye verdikleri tahribatları, büyük bir mücadeleyle karşı durarak engellemek zorundayız. Yatağan’da bunu başardık: tekrar başaramamamız için hiçbir neden yok. Başardık, başarabiliriz.”

Bülbül: “Anayasa rafa kalktı. Anayasa diye bir şey yok”

Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül, ormanlık alanlarda cezaevi yapımı ve adli tesisi yapımıyla ilgili düzenleme teklifini hatırlatarak ‘adalet’ eleştirisi yaptı ve şunları kaydetti:

“Hak, hukuk, adalet diyoruz ve demeye de devam edeceğiz. Nasıl ki bir önceki genel başkanımız ile Ankara’dan İstanbul’a yürüdük, bu yürüyüş devam edecek. Bizler CHP olarak Türkiye’de nerede adaletsizlik, hak ihlali ve mağdur varsa orada olacağız. Türkiye’de güçler ayrılığı denen sistem Cumhurbaşkanlığı Hükemet Sistemi ile yok oldu. Saraya bağlanan yargı ve yasama ile birlikte Meclis’in etkinliği bir kenara itildi. Geçen hafta Noterlik Kanunu ve diğer Kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin bir torba yasa vardı. Onun içerisinde ormanlık alanlarda cezaevi yapımı ve adli tesisi yapımıyla ilgili bir düzenleme yapılmıştı. Onu Anayasa Mahkemesi iptal etti. Anayasa Mahkemesi, ormanlık alanlarda kamu yararı olsa bile hiçbir tesis yapamazsınız dedi. Anayasa Mahkemesi’nin net bir kararı varken Saray’daki kurumlar TBMM’ye bir yasa teklifi gönderdi. Anayasa Mahkemesi’ni kararına karşı olarak yine aynı maddesi vardı. Biz Adalet Komisyonu’nda sorduk. ‘Anayasa’yı ihlal ediyorsunuz. Nasıl karar varken bunu yine getiriyorsunuz’ dedik. Cevap yoktu. Çünkü her şey Saray’a bağlanmıştı. Her şey Saray’dan alınan talimatlarla yürüyordu. Memlekette yer kalmadı, ormanlık alanlar cezaevleri inşa edilecek bunların bir başarısı var. O da şu: AKP iktidarında 404 cezaevi vardı. Bunların 285’ini yapmakla övündüler. Bununla övündüler. Övündükleri bu. Hak ve özgürlüklerin olmadığı, yaşam hakkının bir kenara itildiği, adalet çığlıklarının seslendirdiği bir toplum haline dönüştük. Anayasa rafa kalktı. Anayasa diye bir şey yok.

AKP iktidarı doğa, çevre katliamı, her yerde adaletsizliğin temeli demektir. Bu nedenle Akbelen’de ve her yerde çevre için mücadele veren kardeşlerimize destek vermek bizim görevimiz. Tahrip projelerine her zaman karşı koyduk ve koymaya da devam edeceğiz. Gerekli direnişleri yaptık ve yapacağız. Direneceğiz, direnmeye devam edeceğiz. Sadece salonlarda değil Meydanlarda, sokaklarda, ormanlarda direnmeye devam edeceğiz. Direne direne CHP’nin 2028 yılındaki iktidarını hep birlikte getireceğiz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir