Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, bir dizi resmi temasta bulunmak üzere Almanya’nın başkenti Berlin’e gitti.
‘KÜÇÜK İSTANBUL’DA ESNAF ZİYARETLERİ YAPTI
Resmi temaslarının ardından, Berlin’in “Küçük İstanbul” olarak bilinen mahallesi Kreuzberg’e geçen İmamoğlu, burada esnaf ziyaretlerinde bulundu.
Ziyaretin ardından İmamoğlu, 1974-1982 yılları arası Batı Almanya Şansölyesi olarak görev yapmış sosyal demokrat politikacı Helmut Schmidt adına kurulan vakıf tarafından Berlin İletişim Müzesi’nde düzenlenen “Adil Bir Demokrasi İçin” konulu etkinlikte konuştu.
Ekrem İmamoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:
DEVLET KAYNAKALRIYLA KENDİ ADAYLARINI DESTEKLEDİ: Son yerel seçimlerin getirdiği umutlara rağmen, Türkiye’de demokrasi bir kez daha ciddi bir tehdit altında. AK Parti’nin 20 yıllık iktidarında, demokratik normlar yıpratıldı. Hükümet, devlet kaynaklarını kendi adaylarını desteklemek için kullandı, muhalif sesleri susturdu ve yargıyı bir silah gibi kullanarak muhalefeti sindirdi.
KILIÇDAROĞLU’NA MAHKEME DESTEĞİ: Sadece bu ay, dört seçilmiş belediye başkanı, zayıf ve tartışmalı gerekçelerle görevden alındı. Yerlerine hükümet tarafından atanan kayyumlar getirildi. Geçen hafta, dayanışmamı göstermek için, tecrübeli bir siyasetçi olan Ahmet Türk’ü ziyaret ettim. Üç kez görevden alındı. Ama her seferinde, çok kültürlü bir şehir olan Mardin halkı, onu tekrar seçti. 2016’dan bu yana, yaklaşık 160 seçilmiş belediye başkanı, hükümet tarafından atanan kayyumlarla değiştirildi. Bu, halkın iradesini yok sayan bir eylemdir. İstanbul’da ise belediye, bitmek bilmeyen davalarla sürekli taciz altında. Ben de siyasi haklarımı elimden alabilecek bir davada şahsen yargılanıyorum. Yarın, CHP’nin eski lideri Sayın Kılıçdaroğlu, mahkeme karşısına çıkacak. Bu, kötü bir şaka olmalı! Seçilmiş temsilcileri görevden almak, sadece demokratik bir gerileme değil, Türkiye’nin demokratik mirasına bir ihanettir.
SEÇİMLERDE KAZANILAN ZAFERLER, SADECE BİR BAŞLANGIÇ: Seçimlerde kazanılan zaferler, sadece bir başlangıçtır, savaşın sonu değildir. Küresel demokrasi krizini ele almak için, halkı siyasetin merkezine yerleştiren yeni bir vizyona, taze bir dile ve yenilikçi bir liderliğe ihtiyacımız var. Ben bu yaklaşımı, geçmişte siyasette yapıcı bir rol oynayan popülizmin olumlu bir yeniden tanımlaması olan, ‘demokratik halkçılık’ olarak adlandırıyorum. ‘Popülizm’ ya da Türkçesiyle ‘halkçılık’, partim olan CHP’nin altı kurucu ilkesinden biriydi. Bu ilkeyi, halkın iradesine olan bağlılığın bir yansıması olarak benimsedik. Günümüzün bölücü ve otoriter popülizminin aksine, halkçılık; sosyal adalet, eşitlik ve kapsayıcılık temellerine dayanıyordu. Vatandaşları güçlendirmeyi ve ayrılıklar arasında köprü kurmayı amaçlıyordu. Popülizmin mevcut kötü itibarının tersine çevrilmesi ve biz ilerici demokratların bu kelimeye yeniden sahip çıkması ve onu otoriterlik ve demagoji ile eşanlamlı olmaktan kurtarmamız gerekmektedir.
23 MİLYON İNSAN, BENİ TAKİP EDİYOR: Dünyada, tahmin ediyorum, en çok sosyal medyada izlenen belediye başkanı olabilirim. Çünkü, bütün sosyal medya hesaplarımın toplamı, yaklaşık 23 milyon. Yani 23 milyon insan, beni Twitter’dan, Instagram’dan takip ediyor. Bu, başarılı olduğumuzu gösteriyor. Yani gösterdiğimiz şeffaflığa vatandaş karşılık verdi. Buradaki bu dayanışmayla, biz birlikte o güçlü demokrasi zeminini oluşturabilirsek, aslında Türkiye’de demokrasinin geleceğini teminat altına alacağız. Peki bütün bunlara rağmen ne oluyor? Türkiye’de seçilmiş insanlar görevlerinden alınıyor, onun yerine hükümet, kendi yetkilisini, kamu görevlisini belediye başkanı yerine atıyor. Ben, şu anda Türkiye’de hem İBB Başkanıyım hem de TBB Başkanıyım. Ve bu arkadaşların hukuki mücadelesini, son derece güçlü bir şekilde de veriyorum.
MÜCADELE GÜCÜMÜ TARİF BİLE EDEMİYORUM: Mesela; Türkiye’deki farklı görüşlerde olan tam 11 siyasi partiyi ziyaret ettim. Her birisinin kanun taslağına imzasını alarak, bugün (önceki gün) Meclis’e ortak kanun tasarısını verdik. Aslında neyi başardık? Şu an mevcutta kayyım dediğimiz bu uygulamaya karşı, biz, neredeyse Türkiye’de yüzde 75’e yakın oyu olan partilerin ortak imzasıyla, iktidarın bu otoriter tutumuna karşı güç birliği yaptık. Ben, 2 haftadır o liderleri geziyordum ve hepsinin imzasını aldım. Bugün Meclis’e teslim edildi, TBMM’ye. Yani Türkiye’de peki bu niye oluyor? Aslında az önce anlattığım o güçlü demokrat politikalarımıza, Türkiye’de otokrat bir anlayışla, kötü bir rejimin, üretilen kötü rejimin çıktıları üzerinden uygulamalarıyla bizi köşeye sıkıştırırken, toplumda artan karşılığımız, desteğimiz, onların öfkesini daha çok arttırıyor. Ve bu sefer de kendi ellerindeki gücü, kötü olarak vatandaşın aleyhine, Türkiye’deki demokrasinin aleyhine kullanmaya devam ediyorlar. Ben, onların stresinin arttığını, kötülükleriyle beraber önümüzdeki seçimde sonlarının geldiğini görüyorum. Dolayısıyla, ‘bana nasıl bir karakter yükleniyor’ derseniz, böyle bir ortamda, vallahi güçlendikçe güçleniyorum. Yani mücadele gücümü, tarif bile edemiyorum, enerjimi tarif bile edemiyorum.
(HABER MERKEZİ)