Bazı tarih tartışmaları seviyeli ve zevk vericidir…
İster ilerici olun ister muhafazakâr… Olguları, olayları ve ilişkileri belgelerle, tanıklıklarla izah ettiğinizde tezinizi masaya koyarsınız. Elinizdekiler yalnızca önemli gördüğünüz bazı gelişmeleri açıklıyor olabilir. Karşı tarafındakiler de öyle… Sürecin bütününü, neden sonuç ilişkisini bilimsel olarak kurarak anlatan en sonunda haklı çıkar, ikna eder.
70’lerde bir kısım sol Kurtuluş Savaşı’nı “Yunanlıların üzerimize sürüldüğü” göstermelik bir savaş, bir senaryo; Atatürk’ü de sözde İngiliz işbirlikçisi ilan etmişti. Onlara göre savaşta şehit düşenlerin sayısı diğer ülkelerin savaşlarına göre çok azdı, İngilizler isteselerdi bizi ezip geçerlerdi… Bu tezin peşinden gidenler, cahil cühela değildi, sosyalizm kitaplarını yalamış yutmuş gençlerdi… Tarihi ters yüz eden savların da alıcısı çıkıyor.
MANTIK YOKSA GÜLDÜRÜRSÜNÜZ
Yalnız tezvirata dayalı bir tarih yorumculuğunun da en azından mantıksal tutarlılığının olması gerekir. Yoksa inandırıcılık şöyle dursun kendinizi komik duruma düşürürsünüz.
Evet, Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin’in, İttihatçılar için söylediği şu talihsiz cümleden bahsediyoruz: “Üzerinde yaşadığımız coğrafya 72,5 milletin kardeşçe yaşadığı bir coğrafyaydı. Ne zamana kadar, İttihatçılar bu ülkede egemen oluncaya kadar…”
İLK İSYANLAR NE ZAMAN?
Osmanlı’ya ilk başkaldıran millet Sırplardı…1806 yılında Kara Yorgi önderliğinde isyan ettiler. 1878 Berlin Anlaşması’nda tamamen bağımsız bir devlet olurken Bulgaristan, Romanya ve Karadağ prensliklerinin kuruluşunu Osmanlı kabul etti. Aynı anlaşmayla bugünkü Yavru Vatan Kıbrıs’ımızı İngiltere’ye kiraladık.
İlk bağımsızlık ilan eden de bilindiği gibi Yunanlılar… Yunanlıların isyan ateşi, ilk olarak Fransız devriminden 16 yıl sonra, 1814’te Rusya’nın Odessa kentinde Yunan tüccar ve aydınlarından oluşan “Filiki Eterya” adlı örgüt öncülüğünde yakıldı. 1821’de Mora yarımadasında bağımsızlık isyanı başladı, bir yıl sonra Helen Cumhuriyeti kuruldu.
1900’lere gelindiğinde Osmanlı’nın durduramadığı milliyetçi cereyan, Makedonya’yı sardı. Selanik, Manastır, Kosova hepsini sırayla yitirdik.
JÖN TÜRKLER O ZAMAN BEBEKTİ
İttihat ve Terakki’nin kurucuları, Jön Türkler tarih sahnesine bu tarihlerde mi çıktı?
Enver Paşa doğduğunda Yunanistan, kuruluşunun 60’ıncı yıl dönümünü kutluyordu.
Talat Paşa, 3 yaşındayken Romanya bağımsızlığını kazanmıştı.
Bulgaristan ayaklanması başladığında Cemal Paşa da 4 yaşına girmişti.
Acaba Bakanımızın dili sürçtü de İttihat Terakki’nin öncülü olan Genç Osmanlıları mı kastetti?
Fakat o da tutmuyor… Avrupa’da kurulan Namık Kemal ile birlikte, Ziya Paşa, Ali Suavi, Ahmet Mithat gibi aydınların öncülük ettiği cemiyetin doğuşu da 1867 yılı. Yani Sırpların, Yunanlıların, Bosnalıların ayaklanmalarından çok sonra…
İSYANLAR BAŞLADIĞINDA TAHTTA KİM VARDI?
İsyanlar başladığında Osmanlı tahtında II. Mahmut oturuyordu. Ortada ne İttihat ve Terakki Cemiyeti ne de Genç Osmanlılar vardı.
Peki Genç Osmanlılar ne istedi? Devletin gerilemesi, yeniliklere ayak uyduramaması ve yaşadığı toprak kaybına çözüm… Bunun için gerekli olan, hükümeti ve icraatlarını kontrol edecek bir idari sistemi kurmaktı. Bu durum, saltanatın gücünün bir Meclis’le paylaşılmasını gerekli kılıyordu. Devletin otoritesinin bir anayasal sisteme, Kanuni Esasi’ye dayandırılması… Birinci Meşrutiyet bunu başardı.
O dönemde padişahın çok az da olsa yetkisini paylaşması büyük ve tarihi bir gelişmeydi… Bugün sahip çıktığımız demokratik devrimlerimiz ilk orada uç verdi.
MEŞRUTİYET DEVRİMİNİN HEDEFİ
Sonrasında İttihat ve Terakki bu demokratik verim atılımını ileri mevzilere taşıdı. İttihatçılar başlangıçta Türk milliyetçisi değil, Osmanlı vatanseverleridir. II. Meşrutiyet de, onun fitilini ateşleyen Resneli Niyazi’nin dağa çıkması da… hepsi Osmanlı’nın yaşadığı toprak kaybına tepkiyle gelişti, hızlandı.
İttihatçılar kimi tahttan indirdi?
Meclise kilit vuran, kendi koltuğunu korumak için Düvel-i Muazzama’ya tavizler veren, imparatorluk tarihinde en büyük toprak kaybını yaşatan II. Abdülhamit’i…
İttihatçılar, devleti ayakta tutmak için yaptıkları devrimci dönüşümlerle Türk milletine büyük bir özgüven verdiler. Türklük kimliğinin oluşmasını sağladılar. Yaptıkları yeniliklerle Cumhuriyet’in temellerini attılar. Yaşamlarıyla kendisinden sonra gelen kuşaklara fedailik kültürünü taşıdılar.
TALAT PAŞA’NIN MÜCADELESİ
İttihat ve Terakki’nin Lideri Talat Paşa, Almanya’da bir suikasta kurban giderken cebinde beş kuruş yoktu. Elindeki kendisine gelen hediyeleri de sattığında son parasını yine Kurtuluş Savaşı’nın yurt dışındaki propagandasını güçlendirmek için örgütsel çalışmalarda harcamıştı. O ki sadrazamlık yaptığı zamanda bile köşklerde yaşamayı reddetmiş, iktidarın sağlayabileceği bütün nimetleri elinin tersiyle itmiştir.
Sözün özü, İttihatçılık bu topraklarda vatanseverlik ve fedailik demektir.
Son olarak Cemal Kuntay’ın Talat Paşa şiiriyle bitirmek anlamlı olur.
Alnındaki ter, bir vatanın döktüğü terken,
Nabzındaki kan belki de bir nesle yeterken,
En sonra, şu torba kemik sen misin? Anlat!
Biz dipdiri verdik seni bir devlete Talat!
Takriben adamlık sana yetmezdi, tamamdın,
Sen kitle adam, millet adam, bayrak adamdın.
En sevdiğin insan senin, çıplak olandı;
Şanlar, senin ölçünle palavraydı, yalandı.
İnsanların insanlara verdikleri şanlar,
Göğsünde kalır, kalbine girmezdi nişanlar.
Asla derileşmezdi vezir esvabı sende,
Sen zorla büyüktün, ne kadar istemesen de..
En sonra eğildinse de kurşunla eğildin,
Altınlar akarken de züğürt ölmeyi bildin.
Neymiş sana heykel? Ne demekmiş sana türbe?
Arkanda kalan tertemiz ismin yetişir be!
Osman Erbil