Hala 62 yıl önce başladığı okulda Boğaziçi’nin yaşayan tarihi

Emeritus Prof. Dr. Yani Skarlatos, 1962 yılında Amerikan Robert Lisesi’nde lise eğitimine başladı. Şimdi Boğaziçi Üniversitesi’nin bulunduğu güney kampüste o dönem Amerikan Robert Lisesi bulunuyordu. İstanbul’da doğup büyüyen, annesi ev hanımı, babası terzi olan Prof. Dr. Skarlatos, Robert Kolej’in Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüştürülmesinin ardından aynı yerde eğitim çalışmalarına devam eden biri olarak ‘Boğaziçi’nin yaşayan tarihi’ olarak anılıyor. Prof. Dr. Skarlatos, artık ikinci evi sayılan Boğaziçi Üniversitesi’nin dönüşümünü ve eğitim yolcuğunu şöyle anlattı:

MÜHENDİS OLACAĞIM ÇOCUKKEN BELLİYDİ
“1947 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve ortaokul eğitimimi Rum okulunda tamamladım. O dönemler eğitimin devamında nerede okuyacağımızı bilemezdik. Annem, akrabalarımızın Amerikan Robert Lisesi’nde eğitim gördüğünü öğrenmişti. O akrabalarımızın mühendis olduğunu duyunca da benim de ortaokul eğitimimi bu okulda almamı istemişti. Çünkü henüz ilkokuldayken oynadığım oyuncaklarla elektrik düzenekleri kuruyordum. Hatta ilkokulun son sınıfındayken bir elektrik motorunun nasıl çalıştığını dahi biliyordum.

LİSEYE BAŞLADIĞIM GÜNDEN BERİ BURADAYIM
Ortaokula başlayacağım yıl annem ve babamla beraber şu an Boğaziçi Üniversitesi’nin Güney Kampüsü olan ama o zamanlar Amerikan Robert Lisesi’ne ait olan güney kampüse geldik ama ortaokulun kapatılacağını öğrendik. Haliyle annemin Robert Kolej rüyası, lise eğitimime kalmıştı. 1962 yılında ortaokulu bitirdikten sonra lise için yeniden kolejin yolunu tuttuk ve kaydoldum. İşte bu tarihten beri Boğaziçi Üniversitesi’nin güney kampüsündeyim.

HAFTANIN 6 GÜNÜ OKULA GİDERDİK
Okulun, Amerika’daki iyi liselerden hiçbir farkı yoktu. Dersler de oldukça zordu. İngilizce eğitimi için hazırlık yılımızda haftanın 6 günü okula giderdik. Dini ve resmi bayramlarda okulumuz tatil olmazdı. İngilizcedeki telaffuzlarımıza öğretmenlerimiz çok dikkat ederdi. O dönem İngilizceyi öyle bir öğrendim ki o zamandan beri anadilim gibi konuşmaya devam edebiliyorum. Bu süreç bana o zamanlar çok sıkıcı geliyordu ama ne kadar etkili olduğunu yıllar sonra anladım. Sonraki yıllarda aldığımız dersler de bir hayli ağırdı. Ayrıca lisem, bana zamanımı nasıl iyi planlayacağımı da öğretti.

FİZİĞE İLGİM YÜKSEKOKULDA BAŞLADI
Liseden mezun olunca da Robert Kolej’in yüksekokuluna devam ettim. Erken yaşlarda elektriğe ilgim olduğunu fark ettiğim için zaten elektrik mühendisliği okumak istiyordum. Bu nedenle yüksekokulda elektrik mühendisliği alanında eğitim aldım. Bu eğitimi alırken elbette fizik derslerini de görüyordum. O dönem fiziğe de ilgi duymaya başladım. 1970 yılında yüksekokuldan mezun olduktan sonra Amerika’da Yale Üniversitesi’nde doktoraya başladım. Burada da elektrik mühendisliği üzerine dersler görmeye devam ettim.

OKULUM ÜNİVERSİTEYE DÖNÜŞMÜŞTÜ
Yale Üniversitesindeki eğitimim bittikten sonra tesadüfen Boğaziçi Üniversitesinin fizik bölümünde öğretim üyesi olan bir hocamızla karşılaştım. Bana ‘Üniversiteye akademisyen olarak gelsene’ dedi. Sonrasında öğrendim ki lise ve yüksekokul eğitimimi aldığım Robert Kolej, 1971 yılında Boğaziçi Üniversitesi olmuş. Seve seve bu teklifi kabul ettim.

ÖĞRENCİ OLARAK BAŞLADIM, ÖĞRETMENLİKLE DEVAM EDİYORUM
1974 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde ders vermeye başladım. Fizik bölümünde hem araştırmalar yapmam hem de öğrenci yetiştirmem için o dönem bana önemli kaynaklar sağlandı. Geçmişte öğrenci olduğum bu okulda artık öğretmendim. 1983 yılına kadar da bu böyle devam etti ancak sonrasında üniversitedeki görevimden ayrıldım ve özel sektördeki şirketlere hem danışmanlık verdim hem de yöneticilik görevlerini üstlendim. Hatta sonrasında bir süre de önce Yıldız Teknik sonra da İstanbul Üniversitesi’nde akademisyenlik yaptım. Ancak yıl 1999’a geldiğinde yeniden Boğaziçi Üniversitesi’ne döndüm. O günden beri de bir daha ayrılmadım. 1979’da doçent, 1989’da da profesör unvanımı almıştım. 67 yaşındayken yani 2014 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden emekli oldum. Ancak emekli olmama rağmen üniversitede çalışmaya devam ediyorum.

DÜŞÜNEBİLDİĞİMİZ SÜRECE ÇALIŞMALIYIZ
Öğrenci olarak kapısından girdiğim bu eğitim kurumuna hala ilk günkü heyecanla gelmeye devam ediyorum. O zamandan bu zamana birçok şey değişti. Öğrenci sayısı, kampüsün kapladığı alan gibi pek çok unsur farklılaştı. Eşim beni az gördüğü için karşı çıkmasına rağmen üniversitedeki görevime sağlığım el verdiğince devam etmek istiyorum. Çünkü bir insanın ayakta olduğu sürece çalışmaya devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer bırakırsam boşluğa düştüğüm için depresyona girebilirim. Çünkü bunu bazı arkadaşlarım yaşadı. Yani insan düşünebildiği sürece çalışmalı.”

EMERİTUS PROFESÖR NEDİR?
Emeritus profesör, emeklilik yaşına gelen ancak bilgi ve birikimini paylaşmak üzere üniversitedeki konumunu koruyan akademisyenlere deniliyor. Böylelikle, kıdemli bir profesörün ders yükü ile kısıtlanmaksızın, akademik yaşamını üniversitede sürdürmesi, genç akademisyenler ve öğrencilerle birlikte olması, onlara bilgi ve deneyimlerini aktarması sağlanıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir