Şiir gibi direniyorlar

İlk yazınsal yaratımlardan olan şiirin mücadelesi kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Anlayışı değişti, formları değişti ele aldığı konular değişti. Ama şiirin özü olan o ruh değişmedi. O ruhta sesleniştir, direniştir, mücadeledir, coşkudur, ifadedir, yaşanılan, yaşatılanlara not düşmedir. Şiir hayatın içinde her daim kendine yer bulmuş, karşılık bulmuştur. Çok az kimse vardır şiire bulaşmamıştır o az kimseler bile aklından, dudaklarının arasından kendisine ait bir dize geçirmemiş olsun.

Şiir herkese dokunmuştur, herkes şiire bir kere bile olsa bulaşmıştır. Şiir hep direniş ekseninde var oldu. En azından bendeki karşılığı odur. Anlatamadığımız ne varsa anlatmak için imdadımıza yetişmedi mi? Şiir kendisinde çok şey doğurdu. Şiirin şuuru binlerce yıldır yolumuzu özellikle insan ruhunun anahtarıdır. Dinler ve peygamberler yarattı, destansı direnişleri tarihe not olarak düşürdü. Edebiyatın her alanında doğumlar gerçekleştirdi, farklı alanlar açtı.

Arthur Rimbaud, ben bir başkasıdır, dediği yerden ele alırsak şiir her zaman bir başkası olmuştur, ses olmuştur, ifade biçimi olmuştur. Direniş edebiyatı ezilen uluslara su, hava kadar elzem olmuştur. Cegerxwînler, Mahmud Dervişler, Lorcalar, Jîla Huseynîler şiirin hep direniş kısmında mevzilendiler, oradan halklarının seslerini dışarıya taşıdılar. İktidarların, egemenlerin kıskancında sesi bastırılmış, ötelenmiş hatta kökten ret edilmişlerin, varlığı bile kabul edilmek istenmeyenlerin sığınağı olmuştur. Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Kürtlerin dört devlet tarafından yok sayıldığı zamanlar hala zihnimizde canlı ve diri; kültürü, var olmayı, dilin inceliklerini ve gelişim serüveninin günümüze kadar taşınmasında aracılık ettiğini kim inkâr edebilir? Verilen mücadele sadece birkaç cepheden oluşmadığının en güzel kanıtı Kürt halkının verdiği mücadele içinde kültürün, sanatın, edebiyatın, müziğin direnişe kattığı muazzam enerji ve sonuçları ortada.

Özgür bilincin oluşmasında şiirin yeri ve onun poetikası ve sonuçlarını gayet okuyabiliyoruz. Direniş hiçbir vakit tek bir yoldan kendini gerçekleştirmedi. Bilincin olduğu yerde fiziki işgallerin dönemsel ve kısa vadede olacağını hepimiz gayet tabi dünya tarihinde çok iyi biliyoruz. Esad’ın devrilmesiyle, kadınları bir köle ve meta olarak gören, başkasının emeğine oturmayı, gasp etmeyi kendinde haklı gören bir yapı şimdilerde Şam’ı yönetiyor.

İrlandalı şair Yeats’nın “Paskalya, 1916” şiirinde şu dizelere kulak verelim, “her şey değişti, tamamen değişti: korkunç bir güzellik doğdu”. Evet şair bunu işgalci İngilizleri def eden İrlandalı direnişçiler için tarihe not düşmüştü. Bugün Şam’ı IŞİD’çiler, onların arta kalanları işgal etmiş durumda. Batılılar her zamanki gibi kaygılı ve temkinli lakin ülkenin İslamcı cephesi bu durumdan pek hoşnut görünüyor ve haftalardır Şam-Hayat yolunu su yoluna çevirip durmadan namaz fotoğrafları paylaşıyorlar. Kadınların, çocukların ve gençlerin geleceği belirsiz ve korku içinde olduklarını gayet iyi biliyoruz. Ne hikmetse Türk televizyonları ve onların yüzleri cihadistleri paklamak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Artık bir Suriye’nin olmadığını, olamayacağını herkes gayet iyi biliyor. Kim ne koparırsa, içerde-dışarda pozisyonu güçlendirmek için devletler hamle üstüne hamleler yaptıklarını görüyoruz. Üçüncü paylaşım savaşlarının en ürkütücü yüzü şu an Suriye’nin bütününde gerçekleşiyor.

Tüm Batılı ve Ortadoğu diplomatlar Şam’da cihadistlerle işbirliği yapmak için deyim yerindeyse sıraya girmiş durumdalar. Dünyanın dört bir tarafına dağılmış Suriyelilerin geri dönüşünü hızlandırmak; bela olarak gördüklerini, bir yük ve tehdit algısıyla yaklaştıklarını bir havuzun içinde tutmak içindir bunca çaba. Yoksa kimse Colani’nın kaşına gözüne hayran değil ya da cihadistlerin.

Şimdi haracı cihadistlere verecekler, özgürlükler, özgür yaşam tabi ki umurlarında olmayacaktır. Medeni Avrupa sadece kendine medenidir inanmıyorsanız gidin aralarında bir müddet yaşayın. Kürtler ve onların dostları sadece Kürtlerin değil medeni dünyanın da yüz akıdır. Kürtlerin bu dünyadan, özellikle medeni, çağdaş dünyadan alacakları var, bu alacakların şimdi tahsili gerçekleşmeli ve uluslararası koruma altına alınmalı. Kendilerine “Kürt muhalefeti” misyonunu yükleyenlerin Antep otellerinden başka bir yerde varlık göstermemesi ve var olacak olan birliği de sabote ettiklerini sağır sultan da biliyor. Otelcilerle, onun lobilerinde oturanların bize ve özgür yaşama verecekleri ne olabilir ki? Kaos, fitne, kargaşa dışında pekte bir şeye mazhar olmadıklarını başta kendileri olmak üzere tüm taraflar bal gibi biliyor. Kullanışlı kişilikler hamallığı içselleştirip köleliğine devam etmek isteye bilir ve bunu bir düşünce içinde çok kurnazca dile getirebilirler lakin artık o değirmen dönmeyeli yıllar oluyor. Sahada direnen ve canıyla, ruhuyla, tepeden tırnağa mücadele kesilenler son sözü söyleyeceklerdir.

Amerikalı şair ve aktivist Audre Lorde “Hayatta kalmak için bir ilahi” şiirinde şöyle seslenir; “ve sessiz kaldığımızda/ölüm çoktan başlamış olur”. Kuzey Doğu Suriye’ye saldırlar başladığında gazeteci bir arkadaşla telefonda konuşurken karamsar bir tavırla, “sanki bu sefer kazanımlar elden gidecek” diyordu. Şüphesiz iktidar ve onların kontrolündeki medyadan olan biteni okuyup, değerlendirirsen vardığın sonuç bu olur. Bu gerçeklik önümüzde duruyor dört bir koldan düşman kültürünü, düşmanlaştırma algısı durmadan topluma pompalanıyor.

Herkes birbirine düşman gözüyle bakıyor, bakışların keskin bir bıçağa dönüşünü okuyoruz suratlardan, her an her şey olabilir havası maalesef üstün geldi ve toplumun birçok kesimini de etkisi altına almayı başardı. Allahtan bağımsız, ilkeli ve özgür medyanın doğru haber alma yeteneğinin varlığını neyseki bize unutturmuyor.

Şair Percy Bysshe Shelley’ın “ode to the west wind” şiirinde söylediği gibi; “ey yıkıcı ve yaratıcı güç/dirilt bu dünyayı, yeniden doğsun insanlık”. Yaşamın yeniden doğmasını sağlayacak dinamiklerin üzerine tankla topla yürümenin yaşamı boğmak ve köleleştirmekten başka bir sonuç ve çıkarıma ulaşamıyoruz. “Zayıfların sesi boğulur/güçlülerin adaleti zalimdir/ama yine de direnmeyi öğrenir” diyor Bertolt Brecht, Sonraki Kuşaklar, şiirinde. “Ama”dan önce gelen tüm söylemler esasında yok hükmündedir, şair burada güçlülerin ve zalimlerin adaletinin de yok olacağını ince bir estetikle ve göndermeyle gerçekleştiriyor. Seyirci ve pasif bireyi sahneye davet ediyor. Hakikati ne kadar eğip bükseniz de hakikat gerçektir ve acıdır. Daha güzel günler bizi bekliyor, enseyi karartmayalım, bunca zaman ayakta umutla ve mücadeleyle ayakta kalmadık mı? Kaldık. O zaman hak ettiğimiz ve aslanlar gibi bedelini ödediğimiz hayatı hep birlikte emekle kuracağız, savunacağız!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir