Gezi nöbetinin 1000. günü: Tutuklular ‘umut’ mesajı verdi

Gezi Parkı Davası’ndan yargılanan Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Tayfun Kahraman ve Osman Kavala’nın tutukluluğuna karşı başlatılan adalet nöbetinin 1000’inci gününde, Karaköy’de bulunan TMMOB binası önünde eylem gerçekleştirildi.

“Gezi bizim onurumuzdur”, “Gezi tutsakları özgür kalacak”, “Hukuksuz tutsaklık sona erecek”, “Halkın vekili tutsak edilemez”, “Vera’nın ahı sizi boğacak” sloganlarının atıldığı eylemde Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan Tayfun Kahraman ve Can Atalay ile Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu olan Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden’in cezaevinden gönderdiği mesajlar okundu.

KAHRAMAN: GÜZEL VE ÖZGÜR GÜNLER İÇİN UMUDUMUZ HİÇBİR ZAMAN TÜKENMEYECEK

Tayfun Kahraman’ın mesajını eşi Meriç Kahraman okudu. Kahraman’ın mesajı şu şekilde:

“Yaşanan adaletsizliğe ve her gün daha da artan baskılara ve hukuksuzluklara karşı, doğrudan ve adaletten yana olmaya devam edeceğiz. Bugün karşı karşıya olduğumuz, içimizi acıtan hukuksuz uygulamalara dur demek için haklılığımızı daha gür bir şekilde haykıracağız. Hepimizin kazanacağı tüm yurttaşların özgür, adil ve kardeşçe yaşayacağı günleri hep birlikte inşa edeceğiz. Güzel ve özgür günler için umudumuz hiçbir zaman tükenmeyecek”

Tayfun Kahraman sosyal medya hesabı X platformu üzerinden de seslendi.

Gezi olaylarının yaşandığı dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamanın videosunu ekleyen Kahraman şunları yazdı:

Silivri’den herkese merhaba,

Öncelikle paylaştığım videoyu yeniden izlemenizi ricaediyorum.

Videoda, 13 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da, dönemin Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın davetiyle katıldığım heyetin, hükümet yetkilileriyle yaptığı 3.5 saatlik toplantı sonrasında, Başbakanlık konutunun merdivenlerinde yaptığım konuşmam yer alıyor.

O halimi düşünüyorum. TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Başkanı gencecik bir Tayfun. Hükümet davetiyle görev bilmiş kendine orada olmayı ve bu açıklamayı yapmayı.

Bu açıklamanın üzerinden kocaman bir 9 yıl geçti ve bir andasuçlu ilan edildik. Aklımızın hala almadığı bir karar.

Bugün, haksız yere tutukluluğumuzun 1000. gününü geride bıraktık.

1000 günlük anormallik yaşıyoruz.

1000 gündür demir parmaklıklar arkasındayız.

1000 gündür sevdiklerimize hasretiz.

1000 gün hayatımızdan geçti, gitti.

1000 gün dile kolay…

1’den 1000’e kadar saymaya başlasa insan usanır, bir yerde saymayı bırakır.

Oysa ben hiç bırakmadım, eşim Meriç bırakmadı, kızım Vera bırakmadı. Annem ve babam bırakmadı. Meslektaşlarım bırakmadı. Öğrencilerim bırakmadı.

Hayatı bir yerde durdurma isteği geliyor, yalan değil. Çünkü anılar hep dışarıda. O anların fototğrafıyla avunuluyor burada ancak.

1000 gündür bir bu anılara yenileri eklenir mi diye düşünüyorum.

Videodaki gencecik Tayfun bir daha düşüyor hatrıma.

Defalarca şiddetsiz ve demokratik tepki gösterilmesini, yasalara saygıyı hatırlatan ben değil miydim? Bütün TV kanalları bunlarıyayınlamadı mı?

Şimdi neden hiç parçası olmadığım ve karşı çıktığım şiddet eylemlerinin faili sayılıyorum?

Bu soruyu 1000 gündür soruyoruz.

Mahkemede de sorduk. Tanıkları dinleyin dedik. Bütün ulusal kanallara çıkan görüntüleri verdik. Bakın bu masumiyetin kanıtıdedik. Kabul etmediler. Peşin hükümle, siyasi inatla verilen 18 yıllık bir ceza ile tüm hayatımız altüst edildi. Yine de sormaya devam ettik. 1000 günde en az 1000 kere sorduk.

Sorsak, belki Silivri’nin soğuk duvarı bile dile gelir konuşurdu, bir cevap verirdi. Olayın birebir tanıkları ise susuyor. Hapishane duvarından bile daha soğuk olmak mümkün mü? Mümkünmüş.

Çok basit, çok temel bir sorular soruyoruz: Benim suçum ne? Bu suçun kanıtı ne? Bu cezanın gerekçesi ne? Haykırıyoruz. Ailem haykırıyor, ufacık kızım Vera haykırıyor, aynı soruları, çevirip çevirip soruyoruz. Cevap yok.

Adalet hepimiz için ne önemli bir kelime. Değil 1000 gün bir ömür geçse de bugün olduğu gibi gür haykıracağız: Adalet, hemen şimdi.

Biliyorum sıkılıyor canınız. Biliyorum adaletin geciktiği her gün bir kâğıt kesiği gibi acıtıyor canımızı.

Ama vazgeçmiyoruz umut etmekten. Ne olur hiç vazgeçmeyelim umuda tutunmaktan.

Dostlarım, haksız tutsaklığımızın 1000. gününde özgür ve güzel günlerimizin yakın olduğu umudu ile hepinizi Silivri’den hasretle selamlıyorum.

Sevgilerimle;

Tayfun Kahraman / Silivri K. C. İ. K. A/42

Eyleme, Gezi Parkı eylemlerinde polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan da katıldı. Gülsüm Elvan şöyle konuştu:

ELVAN: ARKADAŞLARIMIZI ALANA KADAR AYAKTA OLACAĞIZ

“Artık birleşelim. Neden biz sürekli o anmadan bu anmaya… Biz kimse ölmesin diye uğraşırken, gün be gün bize birileri daha ekleniyor. Yeter artık. Öfkeliyiz, üzgünüz, acımız git gide katlanıyor. Ama, vaz geçmiyoruz. Arkadaşlarımızı alana kadar ayakta olacağız. Ben hesabımı sormadan durmayacağım. Onların hiçbir baskısı beni yıldıramaz. Bir gün adalet gelecek, yine arkadaşlarımızı aramızda bulacağız.”

Elvan’ın konuşmasının ardından 1000 gündür tutuklu bulunan Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman’ın mesajları okundu.

ATALAY: ÜZGÜNÜZ, ANCAK 1000 GÜNDÜR İÇERİDE OLDUĞUMUZ İÇİN DEĞİL…

Eylemde ilk olarak, Hatay’dan milletvekili seçilmesine rağmen Anayasa Mahkemesi’nin milletvekilliğinin düşürülmesi hakkında hak ihlali kararı vermesi ile tutukluluğu devam ettirilen avukat Can Atalay’ın cezaevinden yazdığı mektup okundu. Atalay’ın mesajını Berkin Elvan’ın ablası Gamze Elvan okudu. Can Atalay mesajında şu ifadelere yer verdi:

“Tam 1000 gün oldu. Anayasal haklarımızı kullanarak demokratik itirazımızı zulümle ezmeye çalışanlara boyun eğmediğimiz için Silivri’deyiz, Bakırköy’deyiz. Üzgünüz, ancak 1000 gündür içeride olduğumuz için değil; adalet ve hukuktan günbegün uzaklaşan memleketimiz için, demokrasi adına kaybettiğimiz değerler için üzgünüz. Umudumuzu asla kaybetmiyoruz. Demokrasi ve hukuktan yana mücadelemizi ısrarla sürdürecek, adaleti, kardeşliği, vicdanı, özgürlüğü ve elbette Gezi’yi savunmaya devam edeceğiz. Çözüm için, siyaseten teferruata takılmadan, ana sorunumuzun bugün yaşadığımız ikili hukuku ve ikili işleyişi aşmak olduğunu bilerek, kararlılıkla yan yana duruşumuzu güçlendirmeliyiz. Birlikte mücadele edecek, birlikte kazanacağız”

MATER: BİZLERLE BAŞLAMADI AMA…

Çiğdem Mater’in mesajını eşi Murat Utku okudu. “İyi günler diyerek başlamak isterdim ama bir anmadan çıkıyoruz ve bir haksız tutukluğun 1000’inci gününde yine arkadaşlarımıza, dostlarımıza destek olmak için buraya geliyoruz. Sürekli olarak Türkiye’de bunu yaşıyoruz. Uzun yıllardır yaşıyoruz ama daha uzun sürmemesi için bu dayanışmayı mümkün olduğunca genişletmek durumundayız” şeklinde konuşan Utku daha sonra Çiğdem Mater’in mesajını aktardı. Mater mesajında şu ifadelere yer verdi:

“Yüz yıllık tarihimiz hiç ve ötesine baktığımızda, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik epeyce kalın ciltler dolduruyor. Yine de, umuttan vazgeçmemeli. Bizlerle başlamadı ama umarım, haksız, hukuksuz, adaletsiz günlerin son demleridir bizimkiler”

ÖZERDEN: BİR BEBEKTEN KATİLİ YARATAN KARANLIĞI SORGULAYABİLDİK Mİ?

Mine Özerden’in mesajınıysa annesi Halide Özerden aktardı. Özerden mesajında şöyle dedi:

“Bizler bu ülkede ilk haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan değiliz. Gidişat son olmadığımızı da gösteriyor. Hepimiz asıl cevap almamız gereken soruları sormaya devam edelim. Bir bebekten katili yaratan karanlığı sorgulayabildik, Bitirebildik mi? Hakikatin yalanlarla, mış gibi yapmalarla gizlenmesinin önüne geçebildik mi? Gidilecek daha çok yolumuz var gibi gözüküyor. Öyle değil mi?”

“SİYASİ ZORBALIKTAN DERHAL VAZGEÇİN”

Eylem, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu’nun basın açıklamasının okunmasının ardından sona erdi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Siyasi iktidarın asıl cezalandırmak istediği Gezi direnişi olduğu kadar, parkına, şehrine, doğasına, tarihine sahip çıkan mühendis, mimar ve şehir plancılarıdır. Buradan bir kez daha iktidara sesleniyoruz. Hukuku ve yargı orhanlarını siyasi çıkarlarınız doğrultusunda kullanmaktan vazgeçin. Doğamıza, tarihimize, yaşamımıza sahip çıkmak suç değildir. Siyasi iktidarın tüm bu saldırı politikalarının altında, üzerini örtmek istediği büyük bir toplumsal dram ve başarısızlık yatmaktadır. Arkadaşlarımızın 1000 gündür tutuklu olmasının sebebi de, bizleri, tüm halk kesimlerini sindirmek istemeleridir.

Bugün hala ülkemizin sokaklarında yarınları emekten, eşitlikten ve adaletten yana kurabilmenin umuduyla yankılanmaktadır. Değerli basın emekçileri, sevgili arkadaşlar. En temel amacı ve tekniği halkın yararına kullanarak kamusal alanları savunmaktır. Siyasi iktidarın TMMOB’u cezalandırmak istemesinin asıl nedeni, TMMOB ve bağlı odalarının toplumsal çizgisidir. Mesleklerimizin gereği, halka ait olanı korumak, kamu yararını savunmak, biz mühendis, mimar ve şehir plancılarının temel görevidir. Bu görev doğrultusunda İstanbul kentinin en önemli kamusal alanlarından biri olan Gezi Parkı’nı korumak, Gezi Parkı park olarak kalsın diye mücadele etmek, mesleğimizin en önemli toplumsal sorumluluğudur. İşte bu yüzden bilinmelidir ki, hiç bir dava ve hiçbir karar Gezi’nin demokratik kamuoyu ve yasalar önündeki meşrutiyetini gölgeleyemez. Ve hiçbir güç bizlerin emekten, halkımızdan, ülkemizden, mesleğimiz ve bilimsel teknik doğrulardan yana duruşumuzu engelleyemez. TMMOB, arkadaşlarımızın yanında olmaya, doğru bilgilerini söylemeye, kamu yararını savunma mücadelesini sürdürecektir. 1000 gün sonra, inatla ve ısrarla bir kez daha haykırıyoruz. Halkın vicdanını derinden yararlayan bu kararların hiçbir hükmü yoktur. Bu siyasi zorbalıktan derhal vazgeçin ve arkadaşlarımızı derhal serbest bırakın.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir