Ali Babacan, Oxford Union’da: ‘Halkımızın güçlü bir demokratik sisteme olan sarsılmaz bir iradesi var’
Partiden yapılan açıklamaya göre, davet üzerine, dünya liderlerine ev sahipliği yapan Oxford Union’da bir konuşma yapan Babacan, Türkiye ve dünyadaki gelişmelere ilişkin mesajlar verdi. Türkiye’deki seçimlerin, demokratik uygulamalardaki sorunlara rağmen, Türk halkının sandığa olan inancını sürdürdüğünü ortaya koyduğunu belirten Babacan, “Bu sayede ülkemizin kaderinin hala vatandaşlarımızın elinde olduğunu ve değişimin oy verme gücüyle yaratılabileceğini yeniden görmüş olduk” dedi.
Türkiye’nin, seçimlere katılım konusunda her zaman dünyanın en ön sıradaki ülkeleri arasında yer aldığını hatırlatan Ali Babacan, “Halkımızın güçlü bir demokratik sisteme olan sarsılmaz bir iradesi var. Bizler de DEVA Partisi olarak bunu başarmak için yılmak bilmeden çalışıyoruz” diye konuştu.
Ali Babacan, Türkiye’nin, Avrupa Birliği üyelik müzakereleri süreçlerine de değinerek, kendisinin “Türkiye’nin ilk Avrupa Birliği Başmüzakerecisi“ olduğunu belirtti. Görevi süresince, 2003 ile 2006 yılları arasında, Türkiye’nin Avrupa Birliğinin talep ettiği reformları hızlı ve etkili bir şekilde uygulayabileceğini kanıtladıklarını aktaran Babacan, şunları kaydetti:
“Bu reformlar, Türkiye’nin yönetim modelini ileriye taşıyarak vatandaşlarımız için daha yüksek yaşam standartları sağladı. Ancak bu süreç, esasen siyasi nedenlerle ivme kaybetti. Maalesef bazı ülkelerden engellemelerle karşılaştık. 2000’lerin ilk on yılında gördük ki, AB’nin ‘hayır’ demesinin sebebi sadece Türkiye’nin demokrasiye dair gelişme düzeyi değildi. AB’nin, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan demokratik bir ülkeyi kabul etme konusundaki isteksizliği de bu cevabın bir parçasıydı. Üstelik, Almanya ile eşit nüfusa sahip, iddialı bir dış politika ve güvenlik politikası güden bir ülkeyi benimsemekte zorlanıyorlardı.”
“GAZZE , BATI AHLAKININ MEZARI OLDU”
Konuşmasında Gazze mesajları da veren DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, insanlığa karşı işlediği suçlardan ötürü Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından arandığını, İsrail Devleti’nin de Gazze’de soykırım yapıldığı gerekçesiyle Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılandığını hatırlattı. Babacan, şöyle konuştu:
“Bunlar, bir ülkenin ve liderinin karşı karşıya kalabileceği en ciddi suçlamalardır. Uluslararası toplum, İsrail ve Netanyahu söz konusu olduğunda bu gerçeği aklında tutmak zorundadır. Bu bağlamda ahlaki bir netliğe ihtiyacımız var. Uluslararası toplum, Rusya’nın saldırganlığına ve uluslararası hukuku ihlaline karşı Ukrayna ile güçlü bir dayanışma içinde durdu. Doğru olan da buydu. Ancak söz konusu İsrail hükümetinin Filistinlilere karşı savaşı olduğunda, açıkça bir çifte standart sergilendi. Bu son derece endişe verici. Ukrayna’daki işgale karşı çıkarken Filistin’deki işgali desteklemek de buna sessiz kalmak da kabul edilemez. Ahlaki netliğe sahip olmak, ‘işgal’ kavramına, işgal edenin ya da işgal edilenin kim olduğuna bakılmaksızın karşı çıkmayı gerektirir.”
Ali Babacan, bir zamanlar yüceltilen, insan hakları, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü değerlerinin, Batılı hükümetlerin kendi eliyle yok edildiğini görmenin çok üzücü olduğunu dile getirerek, “Artık bu hükümetlerin, hukukun üstünlüğünü ve uluslararası mahkemelerin süreçlerini destekleyip desteklemeyeceğinden emin olamıyoruz bile. Gazze, yalnızca isimsiz ve masum çocukların mezarlığı değil, aynı zamanda Batı’nın ahlaki üstünlüğünün de mezarı oldu” dedi.
“BIR GÜN FİLİSTİNLİLER DE SURİYELİLER DE ÖZGÜR GURURLU VATANDAŞ OLARAK YAŞAYACAKLAR”
Suriye konusuna da değinen Babacan, şöyle devam etti:
“Suriye için istediklerimiz, kendimiz için istediklerimizle aynı: Hukukun üstünlüğünü gözeten, demokratik ilkeleri benimseyen, toplumsal çeşitliliğini kucaklayan ve vatandaşlarına refah vadeden bir ülke. Suriye halkı, korkunç bir diktatörden kurtuldu. Bangladeş’te insanlar demokrasi talepleriyle sokaklara çıkıyor. Güney Kore’de parlamento ve gençler, sıkıyönetim ilan ederek tek adam rejimi kurmak isteyen bir devlet başkanına ‘Dur’ dedi. Şundan kuşkum yok: Bir gün Filistinliler de özgür ve gururlu vatandaşlar olarak yaşayacakları kendi devletlerine sahip olacaklar. Bir gün Suriyeliler din, mezhep, siyasi görüş ve etnik köken fark etmeksizin köklü bir demokraside yaşayacaklar. Bir gün Batılı yönetimler, kendi halklarının sesini duyacak ve İsrail’e verdikleri tam desteği yeniden değerlendirecekler. Ve bir gün, Türkiye hak ettiği yönetime kavuşarak dünyada yeniden bir gurur kaynağı olacak.”