Efnan Atmaca – Okan Bayülgen geçen seneki projesi “Richard”la tiyatroya farklı bir anlayış getirmek istediğini açıkça söylemiş ve göstermişti. Bayülgen’in yeni projesi “Drakula”. Tıpkı “Richard”da olduğu gibi “Drakula”da da Bayülgen hem yazar hem yönetmen hem de oyuncu olarak sahnede. Bram Stoker’ın 1897 tarihli romanı “Drakula”yı, 77 yıl sonrasına, 1973 yılının son gününe taşıyor Bayülgen. Bir nevi Stoker’ın bıraktığı yerden devam ediyor. Her filmin, romanın sonunda merak ederiz ya ‘ya sonra’ diye, işte o sonrayı seyrediyoruz sahnede. Bomba haber: Kont Drakula yaşıyor!
Sanat hep başrolde
Kitaptan tanıdığımız kahramanlar trenle kontun şatosuna gidiyor. Hepsinin farklı bir planı var. Birbirleriyle iş birliği yapıyor gibi görünseler de Drakula’dan beklentileri farklı. Bayülgen’ın Drakula olarak karşımıza çıktığı oyunda Van Helsing’i Hayko Cepkin canlandırıyor. İkisi arasındaki diyaloglar ince ince işlenmiş. İlk bakışta ölümsüzlüğü arayan biriyle ölmeyi isteyen birinin düellosu gibi gözükse de oyunun geçtiği tarihi de göz önüne alarak satır arası mesajları fark ediyor seyirci. Van Helsing ölümsüzlüğü arıyor aramasına ama kendini bir adalet savaşçısı olarak nitelediği için vampir olmayı reddediyor. Tıbbi ilerlemelerden medet umuyor. Drakula ise 500 yıllık ömründe gördüklerinden sonra artık hayatta kalmayı istemiyor. İnsanların yaptıklarından Drakula bile utanır hâlde. Bir çağ, bir insanlık ağıdı gibi kurgulamış Bayülgen oyunu. Ama elbette söz konusu Okan Bayülgen olunca bununla sınırlı kalmamış. Pek çok konudaki itirazlarını, tartışmalarını eklemiş metnine. Bayülgen, Stoker’ın bir yüzyılın sonunda yazdığı eserden ilhamla insan hayatında farklı anlayışların, yaşam tarzlarının hâkim olduğu ‘70’lar ortasına taşımış oyunu. Günümüzün tohumlarının atıldığı yıllara. Oyunda insan doğası, ölüm, kötülük gibi ana temalar öne çıksa Bayülgen ortaya attığı ‘sanat’ tartışmalarıyla farklı pencereler açıyor. Işık ve karanlık arasında kalan Caravaggio, sesini hiç duymasak da başrol oyuncularından biri. Keza ‘70’lerin müziği yine damga vuran öğelerden. Müzik demişken sahnede efsanevi gitarist Ahmet Güvenç, ünlü caz piyanisti Uraz Kıvaner, caz davulcusu Ayhan Öztoplu, gitarist Sertan Küley’in yer aldığını ve orkestra şefi Kemal Alpan’ın yönetiminde canlı canlı çaldıklarını söyleyelim.
Uyaranı bol
“Drakula”, klişelerden arınıp kahramanlara yüklenen özellikleri ters yüz etmeye çalışarak kötülükle iyiliğin arasındaki savaşa eleştirel bir bakış açısı getiriyor. Pek çok metaforu barındırıyor. Nazi bir doktor örneğin. Ya da Uzak Doğu’ya ait motiflerle semboller. Hepsinin işaret ettiği bir fikir var ama bu kadar bombardıman arasında bazıları gözden kaçıyor. Hem yazar hem yönetmen hem de oyuncu aynı kişi olunca seyircinin neyi, ne kadar ‘zaten’ bildiği dengesi şaşıyor. Bayülgen oyun sonrası başlattığı söyleşilerle bu handikapa bir çözüm getiriyor. Ancak salondan ‘anladığı kadarıyla’ gitmek isteyen seyirciler olduğunu da unutmamak gerek. “Drakula”da Bayülgen ile Cepkin’in yanı sıra Gizem Erdem, Nihal Usanmaz, Gökşen Ateş, Devrim Özder Akın, Korhan Başaran, Gürdal Tak, Onur Şenol, Su Sonia Herring, Dilay Yıldız, Cüneyt Üstün rol alıyorlar. Hepsi de rollerinin hakkını veriyor. Bayülgen’in “Richard” için verdiği bir söyleşide “Bütün harikalar ürpertici kılıklara bürünmeli. Ancak bu şekilde insanların kalplerinde bir yer edinebilirler” dediği gibi “Drakula” ürpertici, fantastik ve uyaranı çok olan bir oyun.