Özgür Özel imza atan, sessiz kalanlara seslendi: Hepsini emekli edeceğiz

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nde grup toplantısında gündeme dair konuştu. Özgür Özel’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Bugün güne bir heyelan haberiyle uyardık. Rize’mize geçmiş olsun. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

DİYABET HASTASI ÇOCUKLAR İÇİN ÇAĞRI

Minik evlatlarımız vardı, onlar bize sorumluluğumuzu hatırlatıyorlar. Türkiye 30 binden fazla diyabet hastamız var.

Ne yapılmalı, bir sensör var kola takılıyor annenin babanın cep telefonuna anında aylık raporlar gidiyor. Anne baba 3 yaşındaki evladının sabah 8’de parmağını delip kan şekeri ölçme derdinden kurtuluyor. Bunu Avrupa’da ödemeyen devlet yok. Biz her şeye para buluyoruz bu evlatlara bulamıyoruz.

Sözler alınıyor, olumsuz konuşan yok ama ilerleme de yok. Buradan bir kez daha 30 bin evladımızın ‘Parmağımızdaki acıyı kalbinizde hissedin’ çağrısını tekrarlıyorum.

Tedbir alınsın denildi, dinlemediler. Bugün bir sabah heyelan ve can kaybı haberiyle uyandık. Daha beterleri kapıda diyorlar, tedbir alınması gerekiyor.

“GRUBUMUZUN HAKKINI VERMEK İSTİYORUM”

Bütçe görüşmelerinde bir grubun hakkını vermek istiyorum. Hayvan Hakları Yasası’da ithaf vardı. Buna karşı bu grup yasayı geri çektiremedi ama kamuoyuna sesini duyurdu, itlafı çıkarttırdı. Kadının soyadı meselesi, büyük bir hak mücadelesi. O düzenleme de geri çekildi uygun hale geldi.

‘ETKİ AJANLIĞI’ YASA TASARISI: KIRMIZI ALARMI SARIYA ÇEVİRDİK

İsrail Türkiye arasında savaş çıkacak dediler. çıkacak diyenler hadi bakalım savunma sanayi fonu. Yok zamanda milleten para toplayıp bu grup mecliste büyük bir direniş koydu ve bu yasa da geri çekildi.

Bir yazmış AKP grubu herkes ajan. Her muhalif ajan. Dedim ki ‘Kırmızı alarm! bu yasa geçmeyecek, elden gelen ne varsa yapılacak’. Grup mesajı aldı, bu talimata alkışla mukabele etti. Etki ajanlığı yasası geri çekildi, hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Şimdi derler ki ‘CHP yazsın’. O yasayı yazmak muhalefetin işi değil. MİT’in istediği veya devletin güvenlik güçlerinin istediği öğrenciyi, öğretmeni, gazeteciyi kısıtlamayan sadece durumu tanımlayan maddeyi yazacak akıl bu ülkenin bürokrasisinde var. En uygun hale getirmeye biz varız. Ama sakın geçen haftaki gibi bir metinle gelmeyin. kırmızı alarmkalkmadı. Gerekirse yine mücadele veririz.

ESENYURT’A KAYYUM ATANMASI VE AHMET ÖZER’İN TUTUKLANMASI

Dün Esenyurt’taydık. CHP tarihinde MYK toplantıları bugüne kadar 3 kez ilçede yapıldı. biri Soma’da ikinci ve üçüncü ise Esenyurt’ta. Yine Esenyurt’a gittik. ilçe binamızda oturduk ve durumu gözden geçirdik. bir şafak operasyonuyla her sabah 8’de belediyeye giden başkanımızın kapısına koçbaşlarla vurdular. Eşinin ricasına rağmen gittiler Ahmet Bey’i yatağında gözaltına aldılar. Sırf itibarsızlaştırmak için. Yalan yanlış deliller topladılar. İtiraz ettik, kampımızı iptal ettik. CHP’li grubumuzu sadece Esenyurt’ta topladık. Siyasi bir darbe girişimine karşı ne yapmamız gerektiğini konuştuk. Tabii o sırada Türkiye’nin sayılı ceza hukukçuları itiraz yazdılar. Profesörlerin 40 yıllık birikimle hazırladıkları o itirazları 40 dakikada reddettiler. Okusa okuyamaz, okunamayacak sürede reddettiler. Gizli tanık var dediler. Nereden çıktı? Tutuklama gerekçesinde bir şey yok ama gizli tanık var diyor. Önce tutukladın sonra gizli tanık yarattın. Soruşturma savcısı hızlı iddianame yazmasıyla meşhur. 200 tanıklı davaya 4 günde iddianame yazmış. Daha ortada iddianame yok çünkü ortada iddianame yazacak delil yok

Ahmet Özer hakkında iddianame hala ortada yok. Çünkü delil yok. Ahmet Özer çıkana kadar o belediyeyi bir vekil yönetecekse grubun içinden çekilmesi lazım. Tayyip Bey’in seçtiği birinin Esenyurt’u yönetmesi bir yenilmişliğin, zaafiyetin göstergesidir. Bunun adı demokrasi değil, gözünün hırs bürümüşlüğün cevabını Esenyurt’tan alacaksınız

“81 İL BAŞKANI ESENYURT’TA OLACAK”

Önümüzdeki Pazar günü 81 il başkanımız Esenyurt’ta olacak. Mücadelemizi Esenyurt’un 43 mahallesine taşıyacağız. Kayyumun nasıl ihaleye giren şirketleri durdurduğunu, kayyumun zor durumda olan Esenyurt’u nasıl paçasından aşağıya çekmeye çalıştığını da anlatacağız.

ESENYURT İÇİN İKİ TEŞEKKÜR

Esenyurt üzerinden iki teşekkürüm var. Birisi Esenyurt’ta görev yapan milletvekilinden tüm yöneticilerimize kadar hepsine. Büyük provokasyonlar oldu. Kanunsuz emirler verildi. Milletin vekilinin önüne devletin, hatta bu milletin evlatları olan devletin polisini diktiler. Milletvekillerimizden rica etmiştim, örgütümüzden, bu kürsüden.

Demiştim ki o polislerin her birisi bir eş, bir ana, bir baba, bir evlat, bir kardeş. Eve gittiklerinde onları mahcup edecek bir muameleyle karşılaşmasınlar. Sakın ha sakın bir polisimizi incitmeyin. Ve bugün dün il başkanımıza söyledim.

“POLİS BİZE KARŞI SAYGISIZLIK YAPMADI”

Esenyurt ilçe emniyet müdürüne sordu. Bu sürede bir polis incindi mi? İncinmedi dediler. Ayrıca o kadar yüksek tansiyona, o kadar zor şartlarda çalışmaya, uykusuzluğa, kumanyaya mahkum günlerce süren göreve rağmen poliste bize karşı verilen onca kanunsuz emri gösterirken evet engelledi, kanunsuz işlere alet edildi ama bize karşı bir saygısızlık yapmadı.

“AHMET ÖZER SUÇSUZDUR”

Ben bu milletin vekillerine de, bu milletin polislerine de yürekten teşekkür ediyorum. Bu konuda son sözüm şu: Ahmet Özer suçsuzdur.

Ahmet Özer hakkında uydurma deliller ona yapışmaz. Ahmet Özer Tayyip Erdoğan’ın her bayram kartı. Cemil Çiçek’inden Süleyman Soylu’suna hoca gel bize bunu anlat deyip bu mecliste meclis başkanı Cemil Çiçek’in komisyonda Anayasa Komisyonu’nda 3 saat dinlediği, Süleyman Soylu’nun çağırdığı, Şehircilik Bakanlığı’nın çağırdığı dönemin Van Valisi, şimdinin İçişleri Bakan Yardımcısının kitap yazdırdığı bölgenin sorunlarıyla ilgili bir bilim adamına, bir akademisyene ne terörizm yapışır, ne ona suçluluk yapışır.

Bunun için biz başkanımızın arkasındayız. Ahmet Özer serbest kalacaktır. Ahmet Özer mahkemede aklanacaktır. Ahmet Özer kumpasları aşacaktır, görevinin başına dönecektir. Başkanımızın arkasındayız.

ZONGULDAK BELEDİYE BAŞKANI TAHSİN ERDEM’E SALDIRI

Tabii CHP’nin başkanları halka hizmet için her şeyi göze alınca kötü şeyler de yaşanmıyor değil. Dün Tahsin Erdem Zonguldak Belediye Başkanımız bir pazar yeri, o ister pazar yerini köylüler kullansın, pazarcılar kullansın, evine ekmek götürmek isteyenler kullansın. Tabii belediyeyi devraldığımız yer belli. Pazar yerleri verilmiş mafyaya.

Bizimkiler mafyayı, çeteyi sokmayıp pazarcıyla direkt ilişki kurunca dün makam odasında sözlü saldırı, fiili taarruz, çok kötü bir şey olmadan engel olunudu. Ama buradan Tahsin Erdem’in şahsında 414 belediye başkanımıza diyoruz ki bu milletin hakkını savunmak için çeteye de, mafyaya da her türlü kirli ilişkiye karşı da siz böyle durun, dimdik ayakta durun.

Atatürk’ün partisi dimdik arkanızdadır. Biraz önce ifade ettim. Bugün mecliste bir konuk var. Bir misafir. Dışarıdan geliyor, aslında artık gelmemesi gerekiyor.

SAĞLIK BAKANINA ‘YENİDOĞAN ÇETESİ ELEŞTİRİSİ

Sağlık Bakanı. Bir yanda nasıl bir çelişkidir, ne hazin bir tesadüftür ki bir yanda yeni doğan çetesi İstanbul’da yargılanıyor, bir yanda Sağlık Bakanı gelmiş Plan Bütçe Komisyonu’nda bir yıl boyunca sağlığı nasıl yöneteceğini, hastaneleri nasıl yöneteceğini, yeni doğan ünitelerini nasıl yöneteceğini anlatıyor, onunla ilgili bütçe istiyor.

Milletin parasını kullanmak için milletin vekillerinden yetki almaya gelmiş. O sağlık bakanı ki bakan olduğu günden 2016 yılından bakan olduğu güne kadar 8 yıl boyunca İstanbul’da il sağlık müdürü. Onun döneminde yaşanıyor ne yaşandıysa.

İhbar geliyor, dört ay çocuklar ölüyor, bunlar gözlüyor. Sonra geçen sene pardon bu sene Mart-Nisan’da gözaltılar yapılıyor. Ama hastanelerin sahipleri o kadar hatırını kişiler ki, o kadar bizimkilere yakın kişiler ki, o kadar dokunulmaz kişiler ki o hastanelere çocuklar yatırılmaya devam ediyor. O hastanede buzdağının görünen yüzüne operasyon yapılıyor.

Eylül’e kadar duruyorlar. Bu çetenin başındakiler o kadar şımarmışlar ki bu ayrıcalıklı muameleden gidiyor savcıyı tehdit ediyor.

Bizimkileri salmazsan, bu dosyayı kapamazsan diye tehdit edince savcı beyin canına tak ediyor. Yeni bir operasyon başlatıyor. O operasyon sayesinde öğreniyoruz ki yıllar önce ihbar, aylar önce tutuklama, ihbardan sonra bile çocuk ölümleri ve o hastanelere el kadar bebekleri emanet etmeye devam eden bir sağlık sistemi.

“HALA KENDİSİNE BAKAN MUAMELESİ YAPILMASINI BEKLİYOR”

O sürecin Sağlık Müdürü bugün gelmiş, ‘Ben Sağlık Bakanıyım’ diyor. Plan Bütçe Komisyonumuz ona patik gösterdi. Ona zıbın gösterdi. Ona emzik gösterdi. Çocuğunun altına hiç bağlayamadığı zıbınları, hiç giydiremediği patikleri, hiç üstünde yatmadığı küçücük yastıkları gösterdik. Onun ve onun zihniyetinin yarattığı büyük acı.

Evlerde o beşikler, o yataklar boş duruyor. O zıbınlar, o yastıklar boş duruyor. 18 sene sonra bir mucize, bir çocuğu olmuş. O çocuğu da gitmiş, o çete öldürmüş, o evde o duruyor.

Halen daha da bu gelmiş, Plan Bütçe Komisyonu’nda milletin vekillerinin gözünün içine bakıp kendisine bakan muamelesi yapılmasını bekliyor. Arkadaşlarımız onun gözüne baktılar, istifa çağırdılar, onun konuşmasında orayı terk ettiler. O istifa edilecek, o hesap verilecek, o güne kadar da kimse bunların yüzüne bakmayacak.

Ar, onur, namus varsa bakansın ya, soruşturma sürüyor. 47 sanık var, bir tanesi devlet memuru değil. Bir tane kamu görevlisi yok. Niye? Kimi koysa o üstüne işaret edecek. İkinci, üçüncü ifadede beyefendi kabak gibi ortada kalacak.

“SEN ORADA DURURSAN BU YARGILAMA SÜRMEZ”

Sağlık müdürüsün sen. Sen kendini savunursun. ‘Efendim biz ne yapalım? Bizi de buraya attılar’ Hastanelerinde yeni doğan ünitelerini çeteler kiraladılar. E sen bu sistemin içinde en önemli çarksın. Sen orada durursan bu yargılama sürmez.

“BU İKTİDAR KİMSEYE İYİ GELMİYOR”

Onu orada zaten o yüzden tutuyorlar. Nasıl Soma davasında en sorumluları vermediler ki iş yukarıya doğru gitmesin diye, bunu da orada tutuyorlar. Ama ne olursa olsun bu millet gördü, hepimiz görüyoruz ki bu iktidarın uygulamaları ne yeni doğana, ne çocuğa, Narin’e, ne kadına, surdan atılan kardeşlerimize, ne sokaktaki canlara, ne yoksullara, ne gençlere hiç kimseye iyi gelmemektedir.

YUSUF TEKİN’E ‘LAİLKLİK’ ELEŞTİRİSİ

Türkiye’nin yüzünün gülmesinin tek şartıdır, ön şartıdır. Tabii bu dönemki kabine gerçekten gerçekten evlere şenlik diyeceğiz ama şenlik demek ağlanacak halimize gülmek olur. Bir Milli Eğitim Bakanı var. İsminin başında milli kelimesi olan bir bakanlığı yönetiyor. Çıkmış canını kurtarmak için siyaseten anayasanın ilk dört maddesi değiştirilmemesi gereken ve üzerinde %90 mütabakkat olan ilk dört maddesinden laiklik ilkesine, o dört maddeyle korunan laiklik ilkesine Batman’da elinde mikrofon dümdüz saldırıyor.

Hafta sonu yalanlarla, iftiralarla tarihi eğip bükerek laiklik ilkesi üzerinden Cumhuriyete, kurucu kadrolara, bizzat Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saldırmıştır. Vay efendim, o dönem camiler kapatılmış. Neymiş?

Camiler ahıra çevrilmiş. AK Parti’nin 22 yıllık kutuplaşma siyasetinde uydurduğu, kullandığı ne kadar yalan varsa hepsini birden bir cümlede kullanıp aman bir gerginlik çıkarayım, bir kavga çıkarayım. Arkam boşaldı, bizimkiler de beni eleştiriyor, arkamı toplatayım, CHP’yle karşı durunca bana sahip çıksınlar diye aklıca uyanıklık yapıyor, şeytanlık yapıyor.

“GAZİ MUSTAFA KEMAL OLMASA O CAMİLERDE EZAN OKUNMUYORDU”

Bu safsatalara verecek yanıtların hepsi verildi. Verilmeyecek yanıt yok. Bir tek şeyi bilsin; laiklik din düşmanlığıymış da, yok camiler ağır olmuş da. Eğer o anayasayı yapanlar, bu ülkeyi kuranlar, başta Gazi Mustafa Kemal olmasaydı o camilerde şimdi ezan okunmuyordu arkadaş.

“ÖĞRENCİLERİ OKULDA AÇ BIRAKAN BİR BAKANLA KARŞI KARŞIYAYIZ”

Bakanlığı döneminde eğitimde fırsat eşitliği yerlerde sürünen, öğrencileri okulda aç bırakan, milli eğitimi vakıf dernekler adı altında tarikatlara yönettiren, onlara peşkeş çeken bir bakanla karşı karşıyayız.

Yusuf Tekin, sen öğrencilerin yüzde 31’i kahvaltı yapmadan okula giden bir Milli Eğitim Bakanısın. Sen öğrencilerin yüzde 25’inin okulda en az bir kez ‘Birinin elinde bıçak gördüm’ dediği bir dönemde Milli Eğitim Bakanısın.

Sen öğrencileri kantine gidince tost alamayan, iki günde bir tost alsa ya da bir tostu ortadan ikiye bölüşse yanında ayran içemeyen öğrencilerin Milli Eğitim Bakanısın. Sen okullarda öğrencilere yemek dağıtma sözünü seçimden sonra unutan, ‘Yemek dağıtalım’ dediğimizde biz Türkiye’deki okullarda öğlen üç kap sıcak yemek verelim, çorba verelim, temiz su verelim dediğimizde o kapıları bize kapatan inat uğrunda öğrencileri aç bırakan, kötü suya muhtaç bırakan bir Milli Eğitim Bakanısın.

Öğlen okulları pislik götürürken bütün yaz durup durup durup okullar açılınca o pisliği görünce ’30 bin eleman almak lazım’ diye başvuruda bulunup o sırada Cumhuriyet Halk Partililer tuvaletleri, okulları, her yeri temizlemek için el uzatınca kamera olmadan, rozet takmadan ‘Gitsin belediyelerimiz ne gerekiyorsa yapsın’ dediğimizde çocukları hastalığa, pisliğe terk edip inadından o okulları seçilmiş belediye başkanlarına kapatan birisisin.

‘CAMİLERİ AHIR YAPTILAR’ YANITI

Bak, CHP ne ahır yaptı, ne cami kapattı. Köyde cemaat yokken cepheye, camileri, ezanı, bayrağı, milleti kurtarmak için giden cephaneler akşam ıslanmasın, cephede tutuklu yapmasın diye camide barındırılan, köyde cemaat yok, hepsi cephede çarpışırken o camideki barındırılan mühimmata ‘Camileri ahır yaptılar’ diyen, o mühimmatın etrafındaki düşen samanı görüp ahır yaptılar diyen o samanları söyleyen, o samanının üstündeki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün cephesine yetiştirilen mermilerin ne kadar kutsal olduğunu görmeyen, bunun üzerinden bu utanç yalanlarını atanada diyorum ki biz cami imami kapatmadık. Ama cami kapatmanın bir günahı varsa bu senin yaptığın bu çocukları aç bırakmanın, hasta etmenin bin günahı var, milyon günahı var.

O yüzden bu hadsizliğin, bu hadsizliğin, bu küstahlığın bu söylediği sözlerle siyasi zeminde laf yetiştirmek yerine bunun bunu niye yaptığını görmek lazım.

“DERDİ POLEMİK BAŞLATAYIM”

Bunun derdi bu tartışmayı başlatayım. Özgür Bey’le Tayyip Bey’in arasında cami polemiğini başlatayım, laiklik tartışması başlatayım. Ben bu rezillikler konuşulmadan kenarda durayım, bakanlığı sürdüreyim. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nde hatta bu AK Parti döneminde ne bakanlar geldi ne bakanlar gitti, AK Parti’ninkilerin içinde çok kötüler vardı ama bu kadar kötüsü, bu kadar vicdansızı, bu kadar beceriksizi gelmedi arkadaş. Bir başka hesap.

“İKTİDAR 22 YIL SONRA KUTUPLAŞTIRMA SİYASETİNİN EKMEĞİNİ YİYEMEDİĞİ BİR DÖNEM YAŞIYOR”

Aynı hesap aynı taktik. Birazdan söyleyeceğim. Bu ülkede bu iktidar 22 yıl sonra kutuplaştırma siyasetinin ekmeğini yiyemediği bir dönem yaşıyor.

Bu ülkede bu milletin milletvekilleri bu iktidar geldiğinde asgari ücretin alım gücüyle 8 çeyrek altın, 7 çeyrek altın, bugünkü alım gücü 3 çeyrek altını 81 ilde 973 ilçede pazar pazar, kapı kapı anlatıyorlar. En düşük emekli maaşında da aynı hesabı anlatıyorlar, öğrenci kredisinde de.

Asgari ücrete zam talebini her yerde konuşuyorlar. Biz bu ülkenin gerçek sorularını ve nasıl çözüleceğini söylerken Tayyip Bey’e şunu söylediler. Şunu söylüyorlar; değilse yalanlasın.

Eğer 1,5 ay önce, 2 ay önce, 2,5 ay önce anket yaptırdık; toplumda kutuplaşma düşüyor. CHP seçmenle konuşuyor. CHP polemik’e girmek yerine kavgayı ekmek kavgasına, işsizlik kavgasına, yoksulluk kavgasına döküyor.

Çeperler inceldi, bizim seçmen CHP’nin taahhütlerine, tespitlerine kulak veriyor. Mutlaka gerginlik üretmelisin. Normalleşme denen CHP’nin millete saygılı dilini bitirmelisin. Bunu onlara sonlandırmalısın dedi diye.

TEĞMENLER TARTIŞMASI

Çıktılar hiç olmayacak zamanda her türlü gerginliği üretmek için alarma geçtiler alarma. Sokak röportajı yapan bir hanımefendiyi olmayacak maddeden alıp hapishaneye attılar. Olmayacak hakaretlere başladılar. En nihayetinde teğmenler…

Harp Okulu’ndan mezun oluyorlar. Deniz Harp Okulu, Kara Harp Okulu ve Hava Harp Okulu. Tarihte ilk kez üçünün de, üçünün de birincisi genç kadın teğmenler.

İşte size bir Cumhuriyet hikayesi. Başta hatırlarız, bu meclise dört tane de ittifak ortağı soktular. ‘Kadınlar sahiplendirilmeli sokak köpekleri gibi’ diyen, kadınların okumasına karşı çıkan, kadınların araba kullanmasını yasaklamayı planlayan Atatürk’e düşman, Vatana düşman, millete düşmanları buraya taşıyanlar o üç kadının birinci olmasını zaten hazmedemediler.

“ÖNCE BİR ŞEY OLMADI SONRA HİZBULLAHÇI, GERİCİ KAFA HAREKETE GEÇTİ”

Yetmedi o teğmenler ki geçen seneye kadar yönelgede var. Kılıç çekiyorlar, yemin ediyorlar ve Atatürk’ün askerleriyiz diye bitiriyorlar. Bu törende… işte bu törende, bu törende sizin gibi ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ dediler diye teğmenlere ilk önce hiçbir şey olmadı. Bir şey olmadı. Sonra biraz önce söylediğim o Hizbullahçı kafa, o gerici kafa ve onun AK Parti’ye sirayet etmiş çeşitli uzuvları harekete geçtiler.

“ERDOĞAN ELİNİ SIKTI, SELAMINI ALDI”

Sekiz gün sonra Tayyip Erdoğan sekiz gün önce elini sıktı, selamını aldı, hatırını sordu, şakalaştı, madalyasını taktı, hediyesini verdiği o birinci teğmen başta olmak üzere o kadın teğmeninimiz başta olmak üzere döndü, hepsine saldırmaya başladı.

Sonra soruşturmalar, birtakım haberler hepsini atalım diyenler, darbeci diyenler bilmem ne yapanlar. Suç güya emre itaatsizlik, disiplinsizlik, esas karın ağrısı, Mustafa Kemal’in askerleri olması. Şimdi bir kez daha soruyorum; güya Mustafa Kemal’in askerleri deyince bu darbecilik oluyormuş muş?

28 Şubat oluyormuşmuş? 28 Şubat’ta Mustafa Kemal yok arkadaş. Mustafa Kemal 10 Kasım 1938’den beri buramızda.

TEĞMENLER, ‘TRİKOPİS’İN ASKERLERİ Mİ’ DİYECEKTİ?

Peki bu teğmenler ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ demeyecek de ‘Trikopis’in askerleri mi’ diyecekti? Sizin gibi ‘Keşke Yunan kazansaydı’ diyen senin hocan gibi mi diyecekti.

O yüzden meseleyi 28 Şubat’a, 25 yıl, 30 yıl geriye götürmeye çalışanlara diyorum ki bu mesele 28 Şubat’lık mesele değildir.

Sizin hazımsızlığınız, ‘Keşke Yunan kazansaydı’ diyen, ‘Atatürk’ün heykelleri köpek leşi gibi yerde sürüklenilsin’ diyen Fesli Deli Kadir’in anlayışına ortaksanız bilelim, yoksa siz de şunu bilin; Mustafa Kemal’in askerlerinden bu millete hiçbir zaman zarar gelmedi, gelmez.

“15 TEMMUZ’DA GÖRDÜK”

Ama 15 Temmuz günü gördük Fetullah Gülen’in askerleri ne yaptı bu ülkeye. O yüzden 14 yıl önce Balyoz kumpasında biz bu ülkeye kumpas kuruldu derken biz Silivri Cezaevi’nde, Hasdal Cezaevi’nde bugünkü Genelkurmay Başkanı’nın, bugünkü Milli Savunma Bakanı’nın devrelerini, arkadaşlarını, silah arkadaşlarını ziyaret ederken o gün o kumpası kuranlarla ülkeyi bugün yönetenler etle tırnak gibiydiler.

Ne istediyse veriyorlardı. Savcıya yetki de veriyordu, zırhlı araç da veriyordu. O da orduyu eziyordu. O günden bugüne bu ordu hem Hava Kuvvetleri’nde, hem Deniz Kuvvetleri’nde, hem Kara Kuvvetleri’nde ne kadar kan kaybetti ise bir mümessili geçen geçtiğimiz haftalarda ölen ve şimdi hesap veren Fethullah Gülen ise diğer müsebbibi de bu işin Fethullah Gülen Cemaati kadar onların önünü açan, onların yolunu açan, her makamı onlara veren Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Bunun için AK Parti’nin ve MHP’nin kıymetli seçmenlerine diyorum ki bulduğunuz her AK Parti yöneticisine, bulabilirseniz meydanda, sokakta AK Parti’nin milletvekillerine ulaşabildiğiniz herkese söyleyin. Bu yol, yol değil. Bir kez gittik, bu memlekete felaketi yaşattık.

Sadece anlı secdeye değiyor diye, ki orada da takiyye yapıyordur o, sadece anlı secdeye değiyor diye birtakım cemaatlerin, tarikatların önünü açıp, liyakate değil, sadakate bakanlar, bu ülkeye felaketi yaşattılar.

Onun için Mustafa Kemal’in askerlerine, onun teğmenlerine sahip çıkmak bu milletin askerlik kadar kutsal vatan borcudur, millet borcudur.

“GENELBAŞKAN YARDIMCIM MİLLİ SAVUNMA BAKANI YAŞAR GÜLER İLE 3 KEZ GÖRÜŞTÜ”

Şunu diyorlar: Aman, bir şey yapın! Milli Savunma Bakanı’yla görüşün. Görüşmediğimizi kim biliyor? Dün yazmış biri: ‘CHP, Milli Savunma Bakanı’ndan randevu almalıdır’ Yankı Bağcıoğlu, emekli tümamiral, benim genel başkan yardımcım, üç kez, üç kez, ikisi yüz yüze, bir tanesi telefon üzerinden görüşme yaptı

Sayın Yaşar Güler’le. Hepsini atılacak noktadan, güya buralara Sayın Yaşar Güler’in ve teğmenlerin atılmasını doğru bulmayanların mücadelesiyle gelinmişmiş.

“MESELE TEĞMENLERİ ATIP ATMAMAK DEĞİL”

Mesele o değil. Mesele, bütün teğmenleri atmak ya da bir tek teğmeni atmak. Bütün mesele şudur: Oradaki iyi niyeti görmeden, oradaki gençlik heyecanını görmeden, oradaki atanmışlığı, oradaki adanmışlığı görmeden, o ilk günün heyecanından bir darbe yapılanması çıkarmak siyasi hesaptır, kötü ve siyasi hesaptır.

Oradaki çocukların yaşında Yaşar Güler de oldu. Bugünkü kuvvet komutanları da…

Teğmen, teğmen rütbesini taktığı gün, Genelkurmay Başkanı olmayı hayal eder. Atatürk’ün, Atatürk’ün ordusunda, Atatürk’ün teğmenlerinin hedefi, eninde sonunda bu millete en üst noktalarda hizmet etmektir.

“BORDO BERELİLER DE AYNI YEMİNİ ETMİŞ, ERDOĞAN ALKIŞLAMIŞ”

O teğmenlik heyecanıyla, geçen seneye kadar okunan, bakın bu sene de Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı bordo berelerin mezuniyet töreninde okunan, neden? Yönergeyi karada, havada, denizde kaldırmışlar, bordo berelerde unutmuşlar. Okunuyor, o da dinliyor, alkışlıyor. Yemin, aynı yemin. Yeminde yanlış bir şey yok.

“TEĞMENLERİN KÖTÜ NİYETİ YOK”

Yemini yapan teğmenlerin hiçbir kötü niyeti yok. Ama bir fırsatçı ordusu var ki, Mustafa Kemal’in ordusuna, geçmişte Fethullah Gülen’in ordusunun içine enjekte eden zihniyet şimdi Mustafa Kemal’in teğmenlerini alıp, yerine yine hastalıklı hücreler yerleştirmek istiyor.

Onun için bu millete şunu hatırlatırım: Bu disiplin kurulu, sarıklı amirali aylarca bekleyip, emekliliğe kaçırıp, bütün haklarını almasına, ceza almadan kurtulmasına sebebiyet veren disiplin kuruludur. Bu disiplin kurulu ne yapıyorsa, Recep Tayyip Erdoğan’ın Milli Savunma Bakanı üzerinden ilettiği talimatlarla yapıyordur.

O yüzden buradan bir kez daha tüm milletimize sesleniyoruz. Hepinizin evladı var. 23 yaşında, 22 yaşında, gencecik çocukların 100 yıldır devamlı yapılan o ritüele, mezun olduğunda en büyük hayali onun, kılıç çekmek ve o yemini yapmak.

“GEÇEN SENE YAPMIŞLAR, BU YIL DA YAPMAK İSTİYORLAR”

Geçen seneye kadar yapmışlar. Bu sene de yapmak istiyor. Öğretmenlerine gidiyor, komutanlarına gidiyor, ‘Biz de yapalım’ diyor. Efendim, yap diyen varmış, yapma diyen varmış, tamamı yalanmış. O çocuklar, komutan diyor ki: ‘Mikrofondan yapamazsınız, resmi törende yapamazsınız’ Bir kenarda, bir köşede, törenden sonra yapıyorlar. Bunu ihraç etmek, bu çocukları, ya okul birincisini, bu okul birinciliği, derste iyi olacak, yabancı dilde iyi olacak, sporda iyi olacak, atıcılıkta iyi olacak, disiplinde iyi olacak, her şeyi dört dörtlük olacak ki birinci olacak.

Kolay mı yetişti? Kolay mı yetiştirildi? Okul birincisini, en liyakatlisini, kendince mülakatta eliyor, mülakatta.

“BİZ BU TEĞMENLERE SAHİP ÇIKARIZ İKTİDAR OLUNCA BİZ GERİ ALIRIZ”

O yüzden milletimize diyoruz ki: Biz bu teğmenlere sahip çıkacağız. Yok, attılar. Geçmişte de sahip çıktık, bundan sonra da sonuna kadar sahip çıkarız. Seneye, 2 seneye, 3 seneye iktidar olunca böyle haksızlıkla atılan kim varsa onu biz geri alırız. Ama bu arada geçen süre, bu arada geçen süre, meslekte onlara çok şey kaybettirir, devrelerinin çok gerisine düşerler.

“ERDOĞAN KUL HAKKINA GİRME, O KARARA SESSİZ KALANLARIN HEPSİNİ EMEKLİYE YOLLAYACAĞIZ”

Yoksa şunu söyleyeyim… Recep Tayyip Erdoğan, atma, yapma, kul hakkına girme.

Ama girersen, günü geldiğinde şu yemin törenini göreceksin. O kararı verenler, o karara sessiz kalanlarla, atılan teğmenlere hep beraber kılıç töreni yaptıracağız. Sonra o karara sessiz kalanların hepsini emekliye yollayacağız”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir