Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmaya, organize suç örgütü elebaşı Fırat Sarı’nın da aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık ve bazı tutuksuz sanıklar ile tarafların avukatları katıldı. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
Duruşmaya çok sayıda avukat ve basın mensubu da izleyici olarak katıldı.
Pazartesi gününden bu yana 21 sanığın savunmasının alındığı duruşma, iddianamede organize suç örgütünün elebaşı olarak nitelendirilen Fırat Sarı’nın savunmasının alınmasıyla başladı.
Öte yandan davanın görüldüğü salon ve önünde, polis ekiplerince yoğun güvenlik önlemi alındı.
Fırat Sarı’nın savunması alınıyor
Fırat Sarı, fezlekeyi hazırlayan soruşturma savcısı Yavuz Engin’in iki ay önce tehdit edilmesinin ardından kamuoyunda tepkiler üzerine avukatlarının vekilliğinden ayrıldığını söyledi.
Sarı, memleketinden akrabalarının avukatlığını yapmak için geldiğini, ancak hazırlanamadıkları için savunma yapmayı ertelemek istediklerini anlatarak, “Olaylar olduğundan beri tek amacım, maddi gerçeğin ortaya çıkması için savunmamı yapmaktı. Savunmamı yapmak istiyorum.” dedi.
Savcının tehdit edilmesinin ardından kamuoyunda gelişen infialden toplumun etkilendiğini aktaran Sarı, “Hayatta beklentim, umudum kalmadı. Mahkemeye gelip, gördüğüm, duyduğum, yaptığım her şeyi anlatmak istedim. Benim bir şeyim yok.” ifadelerini kullandı.
Sarı, 17-18 yaşlarında tıp fakültesine başladığını, üniversite ikinci sınıftayken İstanbul’da gösteriye katılmasının ardından “örgüt üyeliği”nden ceza aldığını ve 4-5 yıl cezaevinde kaldığını belirterek, “Ben örgüt şeyini görünce ayrı tilt oldum. Ölüm oruçları döneminde 16 yaşındaki çocuklar ölüme gittiler. Her şeyi gördüm, örgütten ayrıldım. Örgüt denen yapıyı kimse benim gibi bilemez, iliklerimde hissettim. Bu benim gizlimdi, sırrımdı, kimse bilsin istemiyordum.” diye konuştu.
FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminden önce devletle bağı olduğunu, güvenlik güçleriyle görüşüp, çalıştığını söyleyen Sarı, “FETÖ kalkışmasından sonra devletteki o bağım koptu. Hekim olarak, insan olarak yaşadığım toplumu, mesleğimi çok seviyorum. Ben onlara hizmet etmek istedim. Bu benim için çok önemliydi. Duyulmasını istemiyorum çünkü terör örgütü deyince hedef haline geliyorsunuz. Kariyerimi kaybettim. İnsan onurum, insanlığım, insanı varlık yapan ne kadar değer varsa üzerimden söküldü. Söküle söküle bir hiç kaldım. Her şeyi içtenlikle söyleyeceğim.” şeklinde konuştu.
“Hastalara hekim olarak da baktık, sadece işletmeci olarak bakmadık”
Sarı, tıp fakültesini bitirdikten sonra zorunlu hizmetini Esenyurt Devlet Hastanesi’nde yaptığını ancak medyada söylendiği gibi hiçbir şeyin kolay olmadığını ifade ederek, “Zorunlu hizmetleri yaptım ama kamu istediğimde olmadı. Ben askerliğimi uzun dönem er olarak yaptım. Askerliği sakıncalı er olarak yaptım Uğur Mumcu gibi.” dedi.
Zorunlu hizmeti sırasında başarılarından dolayı medyaya çıktığını söyleyen Fırat Sarı, sonrasında 2018’de Esenyurt’taki Reyap Hastanesi’nde çalışmaya başladığını anlattı.
Sarı, Esenyurt’taki hastaların sosyoekonomik durumunun düşük olduğunu, doğumların büyük oranda tıp merkezlerinde gerçekleştiğini, hamilelikte takibi yapılmayan gebenin sancısı başlayınca tıp merkezine giderek doğum yaptığını aktardı.
Doğan bebeğin de sağlık durumunun önceden anlaşılamayacağını dile getiren Sarı, “Her türlü bebek doğar. 112 nakil birimi ekibi çok yetersiz. Hastaya bakmayı bile bilmiyorlar. Sevk süresi 4-6 saat sürer ve yenidoğan çok kritik. Tıp merkezinden bebek almamız, usulsüz sevk dedikleri bu.” şeklinde konuştu.
Sarı, Reyap Hastanesi’nde iyi çalıştığı için bazı hastanelerden işletme teklifi aldığını anlatarak, “Bu yapıyı ben keşfetmedim. Onların işletmesi vardı daha önce. Bu yapıyı gördüm, yapabilir miyim diye düşündüm. Reyap’taki mesailerimi aksatmadan bu işe el attım. Aslında işletmede benim tıbbi destek yüküm yoktu. Bu hastanelerin gece nöbetçi doktoru oluyor. Ama insani olarak, oranın hekimi nöbetçi doktordan çok bana güveniyor. Hastalara hekim olarak da baktık, sadece işletmeci olarak bakmadık.” diye konuştu.
Davada, bir diğer örgüt elebaşı olarak değerlendirilen tutuklu sanık doktor İlker Gönen’le tanışma sürecini de anlatan Sarı, “İlker o sırada zorunlu hizmete ara vermişti. Kafamız uyuştu, o da benim gibi çalışmayı seven biriydi. Sonra sayımız arttı. Hep teklif geldi çünkü işimizi iyi yaptığımıza inanıyorlardı. İşletme denilen yapı böyle başladı. İşletme teklifi bana başka hastanelerden de geldi, ben kabul etmedim sayı fazlaydı diye. İşletme özel sağlıkta çok olan bir şey.” değerlendirmesini yaptı.
“O çocuk sevk edilmese zaten orada ölecek”
Sarı, “112 dışı sevk” denilen olayın, tıp merkezindeki hekimlerin kendisine güvenip hasta göndermesi olduğunu savunarak, şöyle konuştu:
“O dönemde ben hiçbirinden para almadım. Sadece hızlı geliyordu, daha iyi bakıyordum, bana güveniyorlardı. Birinin hasta bulması gerekiyordu. Hastaneler neden işletme istiyor onu da anlatayım. Yenidoğan gibi özellikli yerlerde çalışan bulmakta zorlanıyorlar, bunların bulunmasını istiyorlar. Hastanelerde yaptığımız sözleşmelerde her şey hastanelere aittir. Hastanelerin kendi kurumsal sistemleri aynen çalışır. Bizim o birimlere müdahalemiz olmaz. 112 dışı sevkleri tıp merkezlerinden öyle aldım. 112’ye rüşvet vererek hasta almadım. Öyle bir şey mümkün değil. 112’den uygunsuz sevk alma durumu yok. Bizim tıp merkezinden aldığımız sevkler, sevki uzun süren ve ailelerinin onayladığı sevklerdir. İl dışı sevkte,112’nin sevk zincirini aksatan bir şey mümkün değil. 112 gerçekten özverili yapıyor işi. Uygun yerimiz varsa biz hastayı alıyoruz. O çocuk sevk edilmese zaten orada ölecek. İstanbul için söylüyorum, çok iyi bir sistem değil. 4 tane yenidoğan nakil ambulansıyla siz ne yapabilirsiniz?”
Sarı, tapelere itirazı olduğunu belirterek, özel hayatındaki konuşmaların kamuya yansıtıldığını, tıbbi konuların çoğunun yanlış çevrildiğini savundu.
Özel sağlığın İstanbul’un yükünü kaldırdığını ileri süren Sarı, “Kovid-19 geldi mesela Avrupa yıkıldı ama biz Türkiye’de bunu çok kolay aştık. Sevk sistemi için beni milletvekili de aradı. Çünkü yer bulmak çok büyük bir problem. Sağlık sistemi iyi işleyen bir sistem. Hastane ciddi bir birim, organizasyon. Doktorlar ateşe atıldı. Hastanelerin binlerce çalışanı işsiz kaldı. Bu operasyondan sonra yenidoğan ölümlerini de karşılaştırsınlar. Biz kötüysek bizi aldıktan sonra yenidoğan ölümlerin azalması gerekir ama ben tam tersi olacağını düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
Sarı, geceleri çok az uyuduğunu, hastanelerde acil bir şey olursa hemen gittiğini, zaten kendisini takip eden polisin de “Hiç yerinizde durmuyorsunuz.” dediğini söyledi.
SGK’nin dolandırıldığı iddiası
Hakkındaki SGK dolandırıcılığı iddialarına ilişkin Sarı, şunları kaydetti:
“Reyap Hastanesi hekimiyim ben. Yatış süreleri uzun değil. Olay infial olunca, toplumsal kıyamet kopunca herkes saldırıya geçti. Yaklaşık 15-20 bin yoğun bakım hastası baktım. Benim ölüm oranlarım, Türkiye’deki ölüm oranlarının altında. On binlerce sağlıklı çocuğu taburcu ettim. SGK dolandırıcılığında hastaları uzun yatırdığımız, epikrizleri düzelttiğimiz ve ölümlere neden olduğumuz gibi iddialar var. Böyle bir şey yok.”
Sarı, kendisine tepki gösteren anne babaları yargılamadığını dile getirerek, “Bebeğini yoğun bakıma yatırmış milyonlarca anne var. Anne için çok büyük bir travma. Bu tramvayı yaşamış annelere, bu haberlerle travmalarını yeniden yaşatıyorsunuz. Anneler öfkeliler, haklılar bir şey demiyorum onlara.” diye konuştu.
İddianamedeki ilaç satma suçlamasının hayatını kararttığını, bu işi sanıklar Hasan Basri Gök ile Hakan Doğukan Taşçı’nın yaptığını öne süren Sarı, zaten bu durumu polise şikayet ettiğini söyledi.
Soruşturmayı yürüten savcının ilk aşamada ölümlerden kendisini suçlamadığını söyleyen Sarı, savcının tavrının, tehdit edilmesinden sonra değiştiğini iddia etti.
“Örgüte bulaşırsa dağa gidecek, ölecek, diye yanımızda tuttuğumuz biri”
Sanık, soruşturmanın başlatılmasına neden olan CİMER şikayetini yapan tutuklu sanık hemşire Deniz Korkmaz’la ilgili de şunları söyledi:
“Deniz, Deniz Gezmiş parkası giyer, nöbette Karl Marx, Mao okur. Deniz, aşırı solcudur. Üslup, Deniz’in üslubu değil. Gözünün önünde bir sürü bebeğin öldüğünü söylüyor. Öldüyse sen niye bizimle çalışmaya devam ettin? Deniz, vatan millet kaygısı taşıyan birisi değil. Deniz’in bunu siyasi bir eylem olarak yaptığını düşünüyorum. Bu çocuk örgüte bulaşırsa dağa gidecek, ölecek, diye sürekli nasihat verdiğimiz, yanımızda tuttuğumuz biri. Ama sonu böyle oldu.”
Sarı, kendisinin kaleminin kırıldığını, cezayı aldığını söyledi.
Duruşma, sanık Sarı’nın çapraz sorgusuyla devam ediyor.
AA