Almanya basınında geçen hafta: ‘Biden’ın füzeleri Almanya-ABD ilişkilerini vurdu’

Rusya-Ukrayna savaşı üçüncü yılına yaklaşırken, iki ay sonra görevden ayrılacak olan ABD Başkanı Joe Biden’ın giderayak aldığı Ukrayna’ya ABD yapımı uzun menzilli mühimmatı Rusya topraklarını vurmak için kullanma izni verme kararı Almanya’da da benzer bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi. ‘Trafik ışığı’ federal koalisyon hükümetinin dağılmasının ardından erken seçim kararı alınan ülkede Başbakan Olaf Scholz, kendisini bir kez daha Almanya yapımı Taurus seyir füzeleri için de benzer bir karar alınıp alınamayacağı tartışmalarının içinde buluverdi. Almanya basınına yansıyan bir habere göre, ABD Başkanı Biden’ın aldığı füze kararı aslında Almanya-ABD ilişkilerini de vurmuş oldu.

G20 Liderler Zirvesi, 18-19 Kasım tarihlerinde Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapıldı. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, zirveye konuk olarak davet edilen isimler arasında yer almadı. Rusya’yı ise Ukrayna savaşının başlamasının ardından olduğu gibi yine Devlet Başkanı Vladimir Putin değil, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov temsil etti. Rusya-Ukrayna savaşının G20 Liderler Zirvesi’nin gündem maddeleri arasına alınmaması savaş konusunda ‘rüzgarın döndüğü’ yorumlarını beraberinde getirirken zirvede, Brezilya’nın süper zenginlere yönelik küresel bir vergi oluşturulmasına ilişkin önerisi de tartışıldı. Bu tartışma ise vergi eşitsizliğinin özellikle büyük olduğu ifade edilen Almanya’daki 250 milyarderden de benzer bir vergi alınması talebini bir kez daha beraberinde getirdi.

Almanya’nın eski başbakanı Angela Merkel’in anı kitabı bağlamında verdiği röportajdan Türkiye’de sürgünde olan Afganistan, Suriye ve İranlı gazetecilerin yaşadıklarına geçtiğimiz hafta Almanya basınına yansıyan haber ve yorumlardan öne çıkan bazıları şöyleydi…

‘BIDEN’IN “ATACMS” KARARI SCHOLZ’U ZOR DURUMDA BIRAKTI’

Almanya’nın haftalık siyaset dergisi Der Spiegel, ABD Başkanı Biden’ın Ukrayna’ya ABD yapımı uzun menzilli taktik ATACMS füzeleriyle Rusya topraklarını vurma izni vermesini “Biden’ın füzeleri Almanya-ABD ilişkilerini vurdu” başlıklı haberinde ele aldı. Haberde, “Görevden ayrılacak olan ABD Başkanı, büyük bir rota değişikliğine giderek Ukrayna’ya Rusya topraklarını vurması için uzun menzilli füzeleri kullanma izni verdi. Bu karar ise Almanya Başbakanı’nı zor durumda bıraktı” değerlendirmesi yapıldı. “Bu, oldukça tartışmalı bir rota değişikliği. Bu kararın tartışmalı olmasının tek sebebi, Biden’ın kendi yönetimindeki pek çok kişinin savaşın tırmanmasından korkması değil. Bu, aynı zamanda Almanya’da da – Başbakan Olaf Scholz’u fazlasıyla rahatsız edecek şekilde – seyir füzelerinin tedariki tartışmalarını yeniden alevlendirecek” öngörüsünde bulunulan haberde, Almanya’nın ABD’nin füze kararı konusunda önceden bilgilendirildiği, Scholz ve beraberindekilerin ise bu karardan pek de memnun olmadığı ifade edildi. Nitekim, Sosyal Demokrat Partili (SPD) Başbakan, federal mecliste yaptığı konuşmada, Almanya’nın Ukrayna’ya olası Taurus uzun menzilli füze sevkiyatı konusundaki tavrını değiştirmeyeceğini bir kez daha yineledi. Taurus füzelerinin tedarikine karşı çıkan isimler, Batı’nın silahlarının Rusya topraklarında kullanılmasının ‘Kremlin için savaşı daha da kızıştırma yolunda bir bahane’ olabileceğini düşünürken, Scholz’un Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le bir telefon görüşmesi yapması da ABD’nin pek hoşuna gitmiş gibi görünmüyordu. Dergi, konuya ilişkin olarak, “Böyle bakıldığında Biden ile Scholz arasındaki yakın ilişkinin son birkaç metrede önemli ölçüde soğuduğunu gösteren çok şey var” değerlendirmesinde bulundu. (19 Kasım)

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI KONUSUNDA ‘RÜZGAR DÖNDÜ’

Rusya-Ukrayna savaşı, 1000 günü geride bırakırken, savaş, Brezilya’nın ev sahipliğinde yapılan G20 Liderler Zirvesi’nin ana gündem maddeleri arasında yer almadı. Gazeteci Anna Lehmann, Die Tageszeitung (taz) gazetesi için kaleme aldığı “Rio de Janeiro’da G20 Zirvesi: Rüzgar döndü” başlıklı yazısında, Brezilya’nın açlık ve yoksullukla mücadeleyi G20 dönem başkanlığının odak noktası olarak seçtiğini hatırlatarak, “Beyaz Saray’daki iktidar değişikliği ile de birlikte pek çok önemli meselenin istikameti de değişecek; bu, Ukrayna’daki savaş için de geçerli olabilir… Askeri açıdan en önemli destekçi konumunda bulunan ABD’nin yardımlarını daha ne kadar sürdüreceği net değil. (Seçilmiş başkan Donald) Trump, savaşı hızla bitireceğini açıklamıştı; ancak bunun hangi koşullar altında gerçekleşeceği merak uyandıran bir soru olmayı sürdürüyor” değerlendirmesinde bulundu. G20 Liderler Zirvesi bildirisi yayınlanmadan önce kaleme alınan yazıda, ayrıca şu ifadelere yer verildi: “Ukrayna konusuna bildiride yer verilip verilmeyeceği belli değil. G20 ülkeleri bundan iki sene önce Endonezya’nın Bali adasında bir araya geldiğinde çoğunluk yayınlanan bildiride savaşı en sert şekilde kınamıştı. Başbakan (Scholz) da o dönemde bunu aynı zamanda kendi başarısı olarak kutlamıştı… Şimdi ise rüzgar döndü. Başbakan’a yakın isimlere göre, sadece Ukrayna değil, Orta Doğu da zirveye hazırlık sürecinde en tartışmalı konular arasındaydı. Bildiride bu konuda ne kadar ileri gidileceği ise zamanla görülecekti. Öte yandan, beklentiler halihazırda düşüktü. Buna göre, zirvenin başarısı ‘bildiriye hangi sıfatların sığdırılacağı’ ile ölçülmemeliydi. Büyük G20 üyeleri konu hakkında açıkça beyanda bulunup bu konuda konuşsa bu da Rio’daki bir başarı olarak görülebilirdi. Diğer bir deyişle: Ukrayna, insanlar hâlâ bu konuda konuşuyorsa bundan mutlu olmalıydı.” G20 Liderler Zirvesi’nde yayınlanan bildiride Rusya-Ukrayna savaşından bahsedildi. Savaş nedeniyle yaşanan insani acılara değinilen metinde, savaşın küresel gıda ve enerji güvenliği, tedarik zincirleri, makro-finansal istikrar, enflasyon ve büyüme üzerindeki olumsuz etkilerine atıfta bulunuldu. (18 Kasım)

‘250 MİLYARDER İÇİN SERVET VERGİSİNE İHTİYAÇ VAR’

G20 Liderler Zirvesi’nde gündeme gelen konulardan biri de dünyadaki süper zenginlerden servet vergisi alınması önerisiydi. Buna göre, dünya çapında 3 bin 300 milyarderden yüzde 2 oranında bir servet vergisi alınması halinde bu, yoksulluk, açlık ve iklim krizine karşı geliştirilen projelere finansman sağlamak için 200-250 milyar dolarlık bir meblağ anlamına gelebilirdi. Almanya’nın Stern dergisinden Leon Berent de “Zenginler çok uzun süre boyunca ayrı tutuldu, artık daha sert vergilendirilmeleri gerekiyor” başlıklı makalesinde, “250 Alman milyarder için bir servet vergisine ihtiyaç var. Onların hayatları, esasında daha fazla vergi ödeyen normal insanların hayatlarından temel olarak daha farklı” diye yazdı. Berent, yazısında şu görüşlere yer verdi: “Bu, çağımızın şaşırtıcı bir paradoksu: Pek çok ülkede milyarderler daha az vergi öderken, geniş orta sınıf büyüyen vergi yükünün artan ceremesini çekiyor. Söz konusu dengesizlik Almanya’da özellikle dikkat çekici. Ülkemizde zenginler şu anda ortalama bir vatandaşın ödediği vergi ve katkının sadece yarısı kadarını ödemek zorunda. Bundan sadece 30 sene önce ise manzara çok daha farklıydı – O zamanlar süper zenginler için reel vergi oranı yüzde 60 civarındaydı. Bugün ise bu oran yüzde 30’un altında. Ortalama bir kişi bugün sosyal güvenlik primlerine ek olarak yüzde 42 oranında vergi ödüyor. Zenginlere vergi getirmek, devlet bütçesindeki açığı kapatabilirdi. Bunun yerine temel çocuk yardımları ya da ‘Almanya bilet’ uygulaması gibi projelerle tasarruf yapmayı tercih ediyorlar. Bu ise sadece ahlak dışı değil aynı zamanda demokrasiyi de tehlikeye atıyor.” (21 Kasım)

MERKEL’E ‘PUTİN’ SORUSU: ‘SİZE STASİ’Yİ Mİ HATIRLATIYORDU?

Almanya’nın Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partili eski federal başbakanı Angela Merkel’in danışmanı Beate Baumann ile birlikte kaleme aldığı anı kitabı ‘Özgürlük’ 26 Kasım’da okurlarla buluşacak. Merkel, kitabın kaleme alındığı Berlin-Mitte’deki evinde Baumann ile birlikte Der Spiegel’den Melanie Amann ve Klaus Wiegrefe’nin sorularını yanıtladı. ABD’de Donald Trump’ın seçildiği Başkanlık seçiminden SPD, Yeşiller ve liberal Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan ‘trafik ışığı’ koalisyon hükümetinin dağılmasına ve 2015 yılındaki ‘mülteci krizine’ kadar bir dizi konuda sorulara cevap veren Merkel, 23 Şubat 2025’teki erken seçimin de öncesinde siyasi partilere faşist Almanya için Alternatif (AfD) partisi konusunda uyarıda bulundu. Merkel, kitabında, siyasetçilerin AfD’nin gündeme getirdiği konular hakkında ‘durmadan konuşmamaları’ ve ‘sorunlara gerçek çözümler sunmadan söylemde onları yenmeye’ çalışmamaları gerektiğini söylüyordu. Bunun kendi partisi CDU’ya hitaben mi yazıldığı sorusuna Merkel, “Hayır; bu tüm partilere, en başta da hükümetteki partilere yönelik. Bir şeyleri değiştirecek çoğunlukları varken her gün bir şeyler talep edemezler. Bazıları çok fazla mülteci geldiği konusunda sadece yeterince sert konuşmaları gerektiğini düşünüyor gibi duruyor; böylece de kendisi seçilir, AfD değil. Yanılıyorlar. Aksine…” cevabını verdi. Eski başbakan, röportajda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ‘KGB geçmişi’ hakkında bir soruyu da yanıtladı. Bu ‘eski KGB görevlisinin’ kendisine Doğu Almanya polis ve istihbarat servisi ‘Stasi’ görevlilerini hatırlattığının doğru olup olmadığı sorusunu yanıtlayan Merkel, “(Putin) Almanca konuştuğunda çoğunlukla kısık sesle konuşuyordu. Devlet güvenlik görevlileri de böyle yapardı. Buna dikkat ettim” dedi. (22 Kasım)

‘İSTANBUL SÜRGÜNDEKİ GAZETECİLERİN UĞRAK NOKTASI OLDU’

Son olarak, ülkelerinden ayrılmak zorunda kalarak Türkiye’de sürgünde yaşayan gazetecilerden bazıları, yaklaşık iki hafta önce İstanbul Beyoğlu’nda bir araya gelerek işleri ve Türkiye’deki durumlarını anlattı. Panel, Almanya basınında da yer buldu. taz’dan Jürgen Gottschlich, etkinlikte konuşan gazetecilerin anlatımlarını aktardığı haberinde, İstanbul’un sürgündeki gazetecilerin ‘uğrak noktası haline geldiğini’ belirterek, “Bu biraz tuhaf çünkü pek çok Türk gazeteci de yurt dışına kaçtı ama İstanbul en azından Orta Doğu, İran ve Afganistan’dan gelen birçok gazeteci için önemli bir ilk adres haline aldı” dedi. Panelde konuşan gazetecilerden Afganistanlı Noor Ahmad Yurttash, iki yıldır İstanbul’da olduğunu ancak bir gazeteci olarak mesleğini ‘gizli bir şekilde’ yapabildiğini, Türkiye’de şu anda iletişim halinde olan, internet üzerinden ülkelerine haber ulaştırmaya çalışan 70 kadar Afganistanlı gazeteciden oluşan bir ağ olduğunu anlattı. Gottschlich, “Afganistan’dan Türkiye’ye gelen mülteciler, olasılıkla en fazla baskı altında olan grup” hatırlatmasını yaparken, Yurttash da “Afganistanlılar sürekli sınır dışı ediliyor” diyerek Türkiye ve Taliban arasında konsolosluk ilişkisinin olduğunu, dolayısıyla ‘mültecilerin hiç şansının olmadığını’ söyledi. 2014 yılında Türkiye’ye gelen Suriyeli gazeteci Kerem Nachar ise iki ülke arasındaki olası normalleşmeye atıfla, “Peki, Erdoğan Esad’la uzlaşınca ne olacak? O zaman bizim için burada işler sıkılaşacak” öngörüsünde bulundu. Panelde konuşan, muhalif gazetecilerin internet güvenliği için çalışan İranlı BT uzmanı Narges Keshavarzin de Türkiye ve İran arasındaki iyi ilişkilere ve İstanbul’da Tahran yönetiminin çok fazla destekçisinin olmasına işaret ederek buradaki muhalif İranlıların ‘sadece çok küçük bir çevre içinde birbirlerine güvenebildiklerini’ söyledi. Haber, Gottschlich’in şu gözlemiyle sona erdi: “Pek çok gazeteci, halen Avrupa, ABD ya da Kanada’ya gitmek istiyor. Ancak şansları zayıf. Bu sebeple İstanbul, tüm sorunlara rağmen zulme uğrayan birçok gazeteci için yeni bir ev oldu.” (18 Kasım)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir