CHP Sözcüsü Yücel’den HTŞ açıklaması: Dikkatle takip ediyoruz

CHP Sözcüsü Deniz Yücel, “Esad rejimi çöktüğüne göre; Türkiye’de 13 yıldır misafir ettiğimiz, resmi rakamlara göre 3 milyona yakın geçici koruma altında bulunan; kanaatimizce gerçek sayısı bunun çok çok üzerinde olan Suriyelinin ülkemizdeki misafirlikleri sona ermiştir” dedi.

Yücel “Sığınmacıların ülkelerine dönmeleri konusunda hükümetin bir an önce bir takvim ilan etmelerini bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

CHP MYK, bugün saat 14.00’te CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında toplandı. Yaklaşık üç saat süren toplantının ardından CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, toplantının gündemine ilişkin açıklama yaptı. Yücel’in açıklamaları şöyle:

‘ASGARİ ÜCRETTE TEKLİFİMİZ 30, BUNUN ALTINDA YOKUZ’

Türkiye, Avrupa’nın beşinci en düşük asgari ücretli ülkelerinden biri. Asgari ücret belirlenirken açlık ve yoksulluk sınırları göz ardı edilemez. Asgari ücret tek bir kişinin değil, kimi zaman iki kişi, kimi zaman dört kişi belki de daha fazla nüfuslu bir ailenin geçimini sağlayan bir ücret olmalıdır. Asgari ücret belirlenirken gerçek enflasyona göre değil, hedef enflasyona göre belirlenmesi saçmalığından da bir an önce vazgeçilmelidir. Bir kez daha yineliyoruz: Bizim asgari ücret teklifimiz 30, bunun altında yokuz.

‘GIDA GÜVENLİĞİ BÜYÜK BİR SORUN’

Bu ülkede gıda güvenliği konusundaki zafiyet öyle bir boyuta ulaşmış ki artık halk sağlığını tehdit eder hale gelmiş. Türkiye’den ihraç edilen tarım ürünlerinde yüksek oranda pestisit, aflatoksin ve Akdeniz meyve sineği tespit edilmeye başlandı. Bunlar alıcı ülkeler tarafından Türkiye’ye hemen iade ediliyor. Vatandaş da doğal olarak soruyor: ‘Geri gönderilen bu ürünleri bize mi yediriyorlar?’ Daha da önemlisi bu ürünler tırlara, kamyonlara yüklenmeden önce denetimden geçiyor, analiz ediliyor. Ama yine de içinden zehir çıkıyor. Yurt dışına gönderilen, sözde bir sürü denetimden ve analizden geçen ürünlerde bu zehirler çıkıyorsa yurt dışına gönderilmeyen ve direkt iç piyasaya sunulan ürünlerde kim bilir neler var neler? Hata olduğunda susan, kriz olduğunda geri çekilen, problemleri hep başkalarının çıkardığını iddia eden hükümetten ise gıda güvenliği konusunda cılız açıklamalar yapmak dışında hiçbir ses çıkmıyor. İhraç edilen ancak geri gönderilen meyve ve sebzelerin iç piyasaya sürülmediği açıklaması pek çok vatandaşımıza inandırıcı gelmiyor.

‘PROFESÖRLÜĞÜN ŞAİBELİ, REKTÖRLÜĞÜN TORPİLLİ, BAMANLIĞIN İSE LANETLİ’

Her hamlesiyle milli eğitim sistemine darbe vurmayı hedefleyen, tarikatlarla imzaladığı protokollerle laik, çağdaş ve bilimin ışığındaki eğitim anlayışını bitirmeyi amaçlayan, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) koltuğunu işgal eden zat ve ucube projesi ÇEDES, her geçen gün çocuklarımızın geleceğini karartmaya devam ediyor.

Milli eğitim kurumları, dini içerikli faaliyet ve etkinlikleri yapma yeri değildir. Bilimin ışığında pedagoji eğitimi almış eğitimcilerin elinde, bilgi birikimiyle donanımın gelecek nesillere aktarıldığı yerler olmalıdır. ÇEDES denen ucube projeyle milli eğitim sistemine darbe vuranlar, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile de müfredattan bilimi çıkardılar. STK adı altında tarikatlarla protokoller imzalayanlar, sadece pırıl pırıl çocuklarımızı değil; eğitimcilerimizi de istediği kalıba sokmayı, istediği kalıba girmeyen eğitimcileri ise ekarte etmeyi hedefliyor. Bunun en son örneğini ise atanmayan öğretmenlerimizde gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Milyonlarca atanmayan öğretmenimiz dururken okullara eğitimci yerine imam görevlendiren Milli Eğitim Bakanı, mülakatla yüksek puan alan öğretmen adaylarını eleyip tarikatının referansını alanları kadrolara doldurdu. Bu haksızlığı protesto eden atanmayan öğretmenlerimizi ise yaka paça, sille tokat gözaltına aldırdı. Buradan MEB koltuğunu işgal eden zata bir kez daha seslenelim: İzmir Bornova’da, 99 okula pedagoji eğitimi almamış imam atayacağına atanmayan öğretmenlerimizin atamasını yap. Profesörlüğün şaibeli, rektörlüğün torpilli, bakanlığın ise kusura bakma ama lanetli. Öğretmenlerin hayatlarını, umutlarını söndüren; öğrencilerin geleceğini karartan bir kişisin Yusuf Tekin.

‘GÜNEYİMİZDE DE FACTO BİR DEVLET YAPILANMASI BULUNMAKTADIR’

Yıllarca otoriter bir şekilde yönetilen Suriye halkı, ulus egemenliğine dayalı bir yönetimle değil; şahıs devletiyle yönetilmenin neticesini ağır biçimde yaşatmıştır. Gelinen noktada, Suriye’nin en zengin ve en verimli toprakları olan Fırat Nehri’nin doğu kısmı PYD’nin kontrolünde kalmıştır. Suriye enerji kaynaklarının yüzde 90’ından fazlasına ve su kaynaklarının çoğunluğuna sahip bu bölgeye PYD yerleşerek Irak coğrafyasının en zengin enerji kaynaklarına sahip Kuzey Irak Kürdistan Özerk Bölgesi’yle sınır komşusu haline gelmiştir. Bölgemizde binlerce insani vahşice öldüren El-Kaide terör örgütü uzantısı, IŞID katillerini dahi bünyesinde bulunduran Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) de Fırat’ın batısına ve Halep’ten Şam’a kadar olan bölgeye yerleşmiştir. Suriye’de yönetimi devralan, Türkiye’nin ve Birleşmiş Milletler’in (BM) terör örgütleri listesinde olan HTŞ’nin saldırgan olmayacağı, kapsayıcı olacağına dair açıklamalarını dikkatle takip ediyoruz. PKK’nın Suriye’de kurmuş olduğu, PYD’nin yönettiği SDG; Fırat’ın batısında Halep’ten Şam’a kadar olan bölgeye yerleşmiştir. Ülkemizin güneyinde ulusal güvenliğimizi tehdit eden ‘de facto’ bir devlet yapılanması bulunmaktadır. En uzun sınırımızın olduğu bölgede, birden fazla silahlı organizasyon bulunmaktadır.

‘İKTİDARIN CHP’YE İLİŞKİN AÇIKLAMALARI SON DERECE PROVOKATİF’

Suriye’de yaşanan süreçle ilgili Dış Politika Danışma Kurulumuz ve Milli Savunma Kurulumuz son bir ayda altı kez karma olarak toplanmış ve bu toplantılardan çıkan tespitlerini MYK’mıza sunmuşlardır. Bu kapsamda Suriye’de hızlı bir şekilde önce askeri, sonra siyasi, sonra da ekonomik anlamda kalıcı istikrarın sağlanması gerekmektedir. Suriye’de yaşanan süreçle ilgili iktidarın ve yandaş basının CHP’nin tutumuna ilişkin açıklamalarını son derece provokatif bulduğumuzu da ifade etmek isterim. CHP’nin Suriye’ye ve devrik lider Esad’a bakış açısı ve tavrı, ülkemizdeki sığınmacıların geri dönüşünün sağlanması merkezinde, her zaman tutarlı olmuştur. Diğer yandan Esad’a güzellemeler yapan, birlikte ailece tatiller yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘Dostum Esad’ ifadesinden ‘Katil Esed’ ifadesine dönüşü, tutarlılık ve istikrar konusunda ibret vericidir.

‘HÜKÜMETİN BİR AN ÖNCE TAKVİM İLAN ETMESİNİ BEKLİYORUZ’

AKP iktidarına Suriye’de yaşanan süreçten kısa vadeli siyasi çıkar devşirmeye çalışmak yerine, ülkemizin ve milletimizin ortak milli menfaatlerine uygun hareket etmeleri, ortak milli menfaatlerimizi korumaları gerektiğini hatırlatıyoruz ve kendilerini uyarıyoruz. Esad rejimi çöktüğüne göre; Türkiye’de 13 yıldır misafir ettiğimiz, resmi rakamlara göre 3 milyona yakın geçici koruma altında bulunan, kanaatimizce gerçek sayısı bunun çok çok üzerinde olan Suriyelilerin ülkemizdeki misafirlikleri sona ermiştir. İktidardan hukuki gerekçesi ortadan kalkması sebebiyle öncelikle geçici korumanın kaldırılmasını, ardından sığınmacıların ülkelerine dönmeleri konusunda hükümetin bir an önce bir takvim ilan etmelerini bekliyoruz. Zira Suriyelileri sığınmacıların misafirliğinin Türkiye’ye ekonomik ve sosyal maliyeti ağır olmuştur.

‘ATATÜRK’Ü OKUYUN’

Bir diğer çağrımız da Suriye halkınadır: Ülkenize dönün ve ülkenizin toprak bütünlüğünü koruyun. Orada seçim yapılmasını sağlayın ve tüm toplum kesimlerini kucaklayan bir demokrasi inşa edin. Ülkenizi yeniden imar edin, biz de sizlere destek olalım. Suriye’de kurulan geçiş hükümeti kapsayıcı değildir ancak en kısa zamanda kapsayıcı bir hükümet ve tüm kesimlerin katıldığı bir anayasa yapım süreci olmasını temenni ediyoruz. Suriyeliler olarak anayasanızın yapım sürecinde dış müdahalelere fırsat vermeyip bir ulus devleti inşasını başarmak zorundasınız. Bunu başaramazsanız, laikliği ve demokrasiyi benimsemezseniz; ülkeniz küresel güçlerin satranç tahtası, savaş sahası olmaya devam eder. Suriye’nin birbirini öldüren insanların kanlı bir coğrafyası olmaya devam etmesini istemiyorsanız dünyada emperyalizmi yenen tek lider olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü okuyun ve 100 yıl önce o ne yaptıysa aynı iradeyi ve aynı kararlılığı gösterin. Ulus egemenliğine değil; şahıs, aşiret, klan, aile ve cemaat egemenliğine dayalı devletlerin çağımızda nasıl çöktüklerini en acı şekilde tecrübe eden Suriye halkının bir an önce ulus egemenliğine dayalı, üniter bir devlet kurmasını temenni ediyoruz.”

(ANKA HABER AJANSI)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir