T24 Haber Merkezi
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, İçişleri Bakanlığı bütçe görüşmelerinden önce CHP’li milletvekilleri ve Bakan Yerlikaya arasında çıkan kavgayı eleştirerek; “Memleketin İçişleri Bakanı sıfatını taşıyan zat karşısında onu demokratik bir biçimde protesto etmek isteyen milletvekillerine kabadayılık yapıyor” dedi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, İçişleri Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki kavgaya ilişkin, “Memleketin İçişleri Bakanı sıfatını taşıyan zat karşısında onu demokratik bir biçimde protesto etmek isteyen, yaşadıklarını en azından hissetsin isteyen milletvekillerine kabadayılık yapıyor” dedi.
TİP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Baş, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Laikliği ayaklar altına alıyor”
Memleketin İçişleri Bakanı sıfatını taşıyan zat karşısında onu demokratik bir biçimde protesto etmek isteyen, yaşadıklarını en azından hissetsin isteyen milletvekillerine kabadayılık yapıyor. Yetmiyor, adı Milli Eğitim Bakanı olan birisi çıkıyor, laikliği ayaklar altına alan açıklamalar yapıyor. Tek cümleyle, memleket bir yalan ve talan makinesine dönüşmüş bir iktidar tarafından yönetiliyor değerli yurttaşlar. Sürekli olarak yalanlar üreten ve bu yalanların arkasında memleketi talan edip servetlerine servet katan bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.
“Narin öldü, unutturuyorlar, tarikatların yurtlarında diri diri yanan çocuklarımızı unutturuyorlar”
Böyle bir ülkede çocuk haklarını nasıl konuşacağız? Bütün yurttaşlara sesleniyorum, annelere, babalara, anne-baba olmayıp bu ülkenin geleceğine ilişkin en küçük bir kaygı duyan herkese sesleniyorum. Hiç değilse bugün Dünya Çocukları Günü vesilesiyle çocuklarımıza sahip çıkalım. Ne çabuk unutturuyorlar. Narin öldü, unutturuyorlar, tarikatların yurtlarında diri diri yanan çocuklarımızı unutturuyorlar. Daha bir ay olmadı, beş tane yavrumuz anneleri hurda toplamak zorunda olduğu için evi terk etti, belki de onlara bir somun ekmek getirebilmek için saatlerce çalışmak zorunda olduğu için yanarak hayatlarını kaybettiler. Yenidoğan çetesi, artık konuşurken bile boğazımız düğümleniyor.
“Diyet bütçesi”
650 bin çocuğun okuldan çekilmesi demek çocuk işçiliğinin artması demek. Dünya rekorları kırdığımız, adına iş kazası denilen cinayetlerde çocuk ölümlerinin artması demek. Okula gidemeyen çocuk demek tarikatların, cemaatlerin eline düşen çocuk demek. Bu ülkenin geleceğinin daha karanlık olması demek. Okula gidemeyen çocuk demek adına çocuk evliliği dedikleri istismarların artması demek. Okula gidemeyen çocuk cezaevindeki çocuk sayısının artması demek. Çocuk hapishanelerinin artması demek, uyuşturucunun artması demek. Bu iktidar, bu saray rejimi iktidarda kalmasının yolunu bulmuş. Zenginlere, yerli-yabancı patronlara, para babalarına, tarikatlara, cemaatlere diyet ödüyor. Bu bütçe bir diyet bütçesidir. ‘Beni iktidarda tutun ben bunun karşılığında ne gerekiyorsa onu vereceğim’ diyen bir iktidar. Bu korku iklimini tesis etmek için çeteleri besleyen bir iktidar.
“Eskiden derlerdi ki, ‘Emekçi ay sonunu getiremiyor’, biz artık gün sonunu getiremiyoruz”
Bizden, emeğimizden, alın terimizden çaldıklarını, gasp ettiklerini korkutarak, sindirerek kabul ettiklerini, saraya, saraya kulluk edenlere ve patronlara dağıtmak için bütçe koymuşlar. Vergi gelirlerinin yüzde 52’si KDV ve ÖTV’den toplanacak. Bu şu demek, geçen yıla göre vergi oranları yüzde 68 artacak. Faiz harcamaları da artacak. Büyük ihtimalle vergi harcaması adı altında sermaye lehine en az 3 milyon civarında bir parayı sermayeye bırakacak. Ama bu arada azami kar eden patronlardan kurumlar vergisi payını sadece yüzde 15 civarında kalacak. Eskiden derlerdi ki, ‘Emekçi ay sonunu getiremiyor’, biz artık gün sonunu getiremiyoruz.
“Çiftçi kardeşim, şimdi yıl bitiyor ya, bu iktidar senden 211 milyar lirayı çaldı”
Çiftçi kardeşim, şimdi yıl bitiyor ya, bu iktidar senden 211 milyar lirayı çaldı. Çiftçinin kanunen hakkı olan, emeğinin karşılığı olan, bu ülkedeki tüm yurttaşlar tarımdan beslenebilsinler diye ayrılması gereken paradan 211 milyar lira çiftçiye ödenmedi.
“Yenidoğan çetesinin yakasını bırakmayalım”
Bu yenidoğan çetesinin yakasına yapıştık, bırakmayalım. Bu suç örgütünün kuyruğunu yakaladık ama tümünü açığa çıkartmak için belli ki bir yurttaş iradesi var. Bunların eline kalırsak, bunların yapacağı tek şey suçun üstünü örtmek. Çünkü bunların kafası şöyle çalışıyor: ‘Hastalıktan nasıl para kazanırız?’ Yurttaş müşteri hâline gelmiş bunlar için. Özel sağlık sistemini kim getirdiyse, ‘sağlıkta reform’, ‘sağlıkta devrim’ adı altında bugüne kadar bunları kim hayata geçirdiyse bu işlenen cinayetlerde onların payı var. O yüzden yurttaşlarımızın harekete geçmesi gerekir.
Bu iktidar eliyle bir memleket gelebileceği ne kadar kötü bir nokta varsa oraya getirilmiş durumda. Şimdi hepimizin buna alıştığını, buna susacağımızı, buna sineceğimizi, ‘zaten bu memlekette bu işler böyle yürür’ diye bir duyguyla hareket edeceğimizi düşünerek, gemilerini yürütme derdindeler.”
Ne olmuştu? İstanbul’da gerek olmadığı halde özel hastanedeki yoğun bakım ünitesine yatırılan 12 bebeğin ihmalden öldüğü iddiasına ilişkin olarak Büyükçekmece Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmış, soruşturmayı yürüten savcı Y.E. ise makamında tehdit edilmişti. Olayın ortaya çıkması kamuoyunda infial yaratırken, 22’si tutuklu, 47 şüpheli hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandı. İddianamede neler var? İddianamede şüpheliler için “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “nitelikli dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi. İddianamede, ölen 10 bebeğin “maktul”, 5 kişinin “müşteki”, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğünün “suçtan zarar gören”, 19 hastane ve sağlık şirketi “malen sorumlu”, 47 kişi de “şüpheli” olarak yer aldı. Doktor Fırat Sarı’nın lideri olduğu iddia edilen suç örgütünün sevk ve idaresini Doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir’in yaptığı belirtilen iddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yaparak SGK’den üst sınırdan ödeme almak olduğu aktarıldı. Sağlık Bakanlığı Müfettişliğince hazırlanan uzman görüşü raporunda, yenidoğan ünitelerindeki 10 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan tıbbı eksikliklere yer verildi. Buna göre, fezlekede maktul olarak yer alan bebek A.K’nin ölümüne ilişkin değerlendirmede, solunum sıkıntısı artan bebeğe devre olmadığı için entübasyonun gecikerek yapıldığı belirtildi. Tekrarlayan resusitasyonlar (solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışarıdan yapılan destekleyici müdahale) ile hastanın ertesi güne kadar yaşatıldığı belirtilen raporda, o sırada hastanede bulunması gereken Dr. D.E’nin görevinin başında olmadığı ifade edildi. 6 aylık bebek, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakıma sevk edildi Raporda, ayrıca hasta yönetiminin hemşireye bırakıldığı da kaydedilerek, bebeğin ölümünden Dr. D.E, ile Dr. İ.G. ve hastane yönetiminin sorumlu olduğu belirtildi. Bebek M.N.O’nun ölümüne ilişkin değerlendirmede de 6 aylık bebeğin çocuk yoğun bakımı yerine, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakımına sevk edildiği, burada da doktorun haberi olmadan hemşirenin müdahalede bulunduğu anlatıldı. Bebek H.K. ile ilgili tespitte ise, hastaya kalp masajı yapıldığı esnada Dr. D.E’nin orada olmaması nedeniyle Dr. İ.G. tarafından olayın örtbas edilmesi için ölüm saati değiştirilerek, epikriz yazdırıldığı aktarıldı. Sevk edilmeyen bebek hayatını kaybetti Raporda, bebek Ö.H’ye kalp masajını hemşirelerin yaptığı belirtilerek, bu esnada kullanılan en önemli ilacın adrenalin olduğu, ancak Dr. İ.G’nin hemşirelere “adrenalini kapat” talimatını vererek, yanlış yönlendirme yaptığı vurgulandı. Raporda ayrıca, bebek M.S’nin, yenidoğan temel bakımının gereklerinin yerine getirilmemesi, ameliyat edilebileceği bir merkeze sevk edilmemesi ve hastayı hayatta tutan “prostavazin” isimli ilaç tedavisinin kesilmesiyle ihmallere bağlı olarak hayatını kaybettiği kaydedildi. Fezlekede maktul olarak yer alan diğer bebeklere ilişkin değerlendirmede de ihmallere yer verildi. Dehşete düşüren telefon kayıtları İddianamede, şüpheliler arasında geçen telefon konuşmalarına da yer verildi. Şüpheli doktor Fırat Sarı ve özel hastanede çalışan acil tıp teknisyeni şüpheli Hakan Doğukan Taşçı arasında hasta sevkleri ve denetim hakkında yapılan görüşmede, Taşçı’nın Sarı’ya “Erişkin yoğun bakıma denetime gelinmesi halinde, ruhsatın ve kuvözlerin değişmesi gerektiğini, panelin fazla olduğunu, monitörün bulunmadığını, yoğun bakım içerisinde bir çok eksiklik ve usulsüz işlemin olduğunu” söylediği iddianamede yer aldı. Yenidoğan çetesinde yer alan doktor ve hemşirelerin ismi ortaya çıktı Reyap Hastanesindeki bebek hastaların takibini yürüten şüpheli hemşire Mehtap Sayar’ın şüpheli Hasan Basri Gök’le yaptığı telefon konuşmasında bebek hastanın tedavisinin uygun olmayan koşullarda gerçekleştirildiği anlatılan iddianamede, konuşma içeriğinde şüpheli Gök’ün “Mehtap çocuğu öldür elli satürasyonlu çocuk mu olur” dediği, Sayar’ın ise “Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani” dediği aktarıldı. İddianamede, tedavi yöntemlerinin usulüne uygun değil örgüt faaliyetine hizmet edecek şekilde yapıldığı değerlendirildi. Şüpheli doktor Şeyhmus Çelik’in hastanede olması gerekirken gitmediği, denetim olması ihtimaline karşı özellikle sabah hastanede bulunması gerektiğinin söylendiği anlatılan iddianamede, şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir’in şehir hastanesinden kabulünü yaptığı bebeği, maddi menfaat karşılığında anlaşmış olduğu Fırat Sarı’nın hastanelerine yönlendirdiği kaydedildi. Sağlık Bakanı Memişoğlu’ndan “yenidoğan çetesi” açıklaması: Cezasızlık algısı oluşturulmaya çalışıyor, böyle bir şey yok Aileler anlattı Hazırlanan iddianamede bebeklerini kaybeden ailelerin ifadeleri de yer aldı. H.H., eşinin hamilelik sürecinde başka bir hastaneye gittiğini ancak doğum aniden başladığında doktorlarının bel fıtığı sorunu yaşadığı için başka bir hastaneye gittiklerini söyledi. Gittikleri hastanede yenidoğan yoğun bakımı servisinde yer olmadığı cevabını alan Hakan H., “112’ye bildireceklerini ve müsait hastane bakacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra Bağcılar’daki özel bir hastaneden bizi kabul ettiklerini söylediler” dedi. Soruşturmaya konu olan hastanenin özel ambulansının gelerek kendilerini aldığını söyleyen H.H., “Hastaneye vardığımızda bizimle ilgilenen bir doktor yoktu. Sadece ebe vardı. Sabaha B.Y. İsimli doktor eşimi muayene etti ve sezaryen doğum gerektiğini söyledi. Hamileliğin henüz 25. haftası olduğu için bebeğin daha gelişimini tamamlamadığı bu yüzden anne karnından bir iğne yapacaklarını söylediler” ifadelerini kullandı. “Bebeğimizi kaybettik” Doktorun iğneyi yaptıktan sonra da 1 gün beklemek gerektiğini söyleyen H.H., “Ertesi gün eşimi doğuma aldılar. Ameliyat sonrası eşimin de çocuğumun da şu anlık durumlarının iyi olduğunu, bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesine alacaklarını söylediler. İki gün sonra eşimi eve bıraktığım sırada hastaneden aradılar. Doktor beyin benimle görüşmek istediğini söylediler. Yoldayken hastaneden bir daha aradılar. Doktor olduğunu söyleyen biri bebeğimin ölüm haberini verdi. Hastaneye vardığımızda da bebeğimin morgda olduğunu söylediler” dedi. “Yenidoğan çetesi” nasıl deşifre edildi? İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün özel hastanelerin denetiminden sorumlu bir doktorun (T.E.) Ocak 2023’te Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) yaptığı başvuru ile olay fark edildi. Doktor T.E., bazı özel hastanelerde doldurulması gereken yenidoğan yoğun bakım üniteleri defterlerinin boş bırakılması üzerine olayın üzerine gitti. İddianamede yer aldığı şekliyle doktor, “Ayrıca bebeklerin dosya üzerinde gösterilen sağlık durumları ile fiili sağlık durumlarının uyuşmadığını örneğin entübe olarak kayıtlı gösterilen bebeğin gayet sağlıklı ve nefes alabilir durumda olduğunu gördük. Durumu hastane yetkililerine sorduğumuzda az önce düzeldi gibi cevaplar aldık” dedi. Ne kadar ceza isteniyor? İddianamede, şüpheliler Fırat Sarı ve İlker Gönen’in 10 kez “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “nitelikli dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve 11 kez uygulanmak üzere “resmi belgede sahtecilik” suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9’ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi”, “kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi. Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülen iddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine “dolandırıcılık” suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi. İddianame, gönderildiği Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendiriliyor. Savcı tehdit edilmişti Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E’nin, bu soruşturmayı yürüttüğü sırada, bazı şüphelilerin tahliyelerini gerçekleştirmezse suikast yapılacağı ve ailesine zarar verileceği yönünde tehdit edilmesine ilişkin yürütülen ayrı soruşturmada da 12 kişi jandarma ekiplerince gözaltına alınmıştı. 4 kişi serbest bırakılırken, adliyeye sevk edilen 8 şüpheliden 5’i tutuklanmış, 3’ü hakkında da adli kontrol kararı verilmişti.
|