1854 yılında yayımlanan Mumu, Rus edebiyatının dallarından kopan ve zihinlerde ekşilik bırakan o kutsal muşmuladır. İvan Turgenyev, bu öyküsünde kölelik sisteminin bireyler üzerindeki baskısını ve trajik sonuçlarını, adeta müze gibi bilgilendirici şekilde okuyucuyu sorgulamaya yönlendirir. Sağır ve dilsiz köylü Gerasim, Moskova’da zengin ve soğuk hanımın köy evinde zorla hizmet ettirilen; sessizliğiyle toplumun alt sınıflarının duyulamayan çığlıklarını temsil eden sağır karakterdir. Otoriteye boyun eğmek zorunda bırakılan düzen kurbanı Gerasim, güçlü fiziğiyle o hem köleden bekleneni yerine getirirken, hemde ruhundaki çatışmalarla insanî değerlerini koruma mücadelesini verir.
Sadık boğa Gerasim’in kurtarıp Mumu adını verdiği köpek, onun sevgiyi ve sadakati arayışının simgesidir. Ancak Mumu’nun havlamaları, evin hanımını rahatsız eder ve köpeğin uzaklaştırılmasını emreder. Gerasim, bu emri yerine getirmeye çalışırken, otoritenin baskısına karşı duyguları ve vicdanıyla mücadele eder. Sonunda, sevdiği canlılın zarar göreceğini düşündüğü için onu kendi elleriyle boğar. Bu an, sadece bireyin otoriteye boyun eğişini değil, aynı zamanda sevgiyi koruma arzusunun trajik şekilde nasıl son bulduğunu gösterir.
Türkiye’de yaşanan Narin Güran cinayeti, bu trajik hikayeyi hatırlatmadan geçemiyor. Henüz sekiz yaşındaki Narin, elleri bağlı şekilde boğularak öldürülmüş halde bulunmuştu. Peki, o masum çocuk kimlerin huzurunu bozmuştu? Narin neden istenmeyen biri olmuştu? Tıpkı Mumu’nun uzaklaştırılmak istenmesi gibi, Narin’in trajik sonu da aile içindeki karanlık çatışmaları ve toplumsal yozlaşmayı yansıtıyor.
Ev sahibi için Mumu, sadece evin etrafında gezen köpek değil; kendi huzurunu bozan, düzenini tehdit eden sesinin kesilmesi gereken sorun haline gelir. Ancak Gerasim’in Mumu’yu öldürmesi, bireyin üzerindeki toplum baskısının insani değerleri nasıl yok ettiğini anlatır. Bu baskının vardığı nokta, sevgiyi ve sadakati bile ortadan kaldıracak kadar yıkıcı olabilir.
İvan Turgenyev‘in Mumu öyküsü, doğanın masumiyetini şehir hayatının yapaylığıyla karşılaştırırken, bireyin baskılar karşısındaki yalnızlığını derin bir melankoliyle işler. Gerasim’in Moskova’yı terk edip doğduğu köye dönüşü, onun özgürlüğe ve içsel huzura olan özlemini simgeler. Ancak Narin‘in hikâyesinde ise dönüş mümkün olmamıştır; onun masumiyeti, o dere kenarında sessizce sona ermiştir.
Mumu, dünya edebiyatında Charles Dickens‘ın David Copperfield ya da Victor Hugo‘nun Sefiller gibi eserlerinde yankı bulan evrensel temaları işler: sevgi, adalet ve özgürlük arayışının, otorite ve toplum baskıları altında ezilişi. Dickens‘ın yoksul çocukların hayatta kalma mücadelesi ya da Hugo‘nun Jean Valjean’ın adalet arayışı, Gerasim’in ve Narin‘in trajedisiyle aynı özde buluşur.
Mumu ve Narin Güran cinayeti, farklı dönemlerde yaşanmış olsalar da benzer soruları sormamıza neden olur:
Sevgi neden tehdit olarak görülür? Suçsuz canlı, huzuru bozduğu için neden yok edilmek zorunda bırakılır?
Bu sorular, sadece bireylerin değil, toplumların da vicdanını sorgulaması gerektiğini hatırlatır.
Sessizlik, bazen en güçlü isyandır. Ancak toplum olarak bu sessizliği duyacak cesaretimiz var mı?