O sözün üzerinden 3 yıl geçti: 8 bin 402 hekim yurtdışına gitmek için başvurdu
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 8 Mart 2022 yılında sarf ettiği “Açık konuşuyorum; varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz.” sözlerinin ardından geçen 3 yılda toplamda 8 bin 402 hekimin yurtdışına gitmek için iyi hal belgesine başvurduğu ortaya çıktı.
Hekim göçlerine ilişkin açıklamalarda bulunan ve mesleğin değersizleştirilmesinin hekim göçünü artırdığına işaret eden TTB Merkez Konsey Üyesi Nilüfer Ustael, “Hasta ve hekim karşı karşıya getiriliyor, bu da şiddeti doğuruyor. Bu sistemden ne hekim ne de hasta memnun” ifadelerini kaydetti.
Türkiye’de hekimlerin beyin göçü 2020 yılından bu yana artmaya devam ediyor. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) açıkladığı verilere göre, 2020 yılında 931, 2021 yılında bin 405, 2022 yılında 2 bin 685, 2023 yılında 3 bin 25, 2024 yılında ise 2 bin 692 hekim yurt dışına çıkmak amacıyla İyi Hal Belgesi almak için başvuruda bulundu.
TTB Merkez Konsey Üyesi Nilüfer Ustael, hekim göçüne ilişkin gerçekleştirdiği açıklamada, geçen seneye kıyasla 2024’te İyi Hal Belgesi alan hekim sayısında yaşanan düşüşün hekimlerin yurt dışına gitmekten vazgeçtiği anlamına gelmediğini ifade ederek bu durumun Avrupa ülkelerindeki vize uygulamasından kaynaklandığını ifade etti. Türkiye’deki koşulların herkes için zor olduğunu fakat tıp fakültesi okuyan öğrenciler ve hekimlerin ilave bir zorluk yaşadığına dikkat çeken Ustael, tıp fakültesi öğrencilerinin de yurt dışına gitmek için Almanca dil kursuna yoğun ilgi gösterdiğini vurguladı.
“HEKİMLERİN ÜZERİNDE CİDDİ BİR BASKI VAR”
Ustael, gerçekleştirdiği açıklamada, hekimlerin üzerinde ciddi bir baskı olduğunu ifade ederek “Hasta, hoca, akran mobbingi, mesleğin değersizleşmesiyle birlikte kendini değersiz hissetme, meslekten ve ülkeden uzaklaşma ihtiyacı doğuruyor. Bunun dışında tıp fakültesi bittiğinde mecbur hizmetimiz var, o koşullar eskisi gibi değil gittikçe zorlaşıyor. Bu ülkede eskiden uygulanan hukuk ve özlük hakları gittikçe kaybediliyor.” ifadelerini kullandı.
Mecburi hizmet sırasındaki geçici görevlerin, erkek hekimler için 2 gün öncesinden bildirilip uygulanan sınır dışı görevlerin, hekimlerin mecbur hizmete gitmemek ya da istifa etmek yönünde hareket etmelerine yol açtığını kaydeden Ustael, “Bu da hekimlik üzerinde ciddi bir baskı. Bir de TUS gibi dünyanın en ağır sınavlarından biri var fakat bu sınavın da kendine göre bir standart çizgisi yok. Kadrolar bazen iki kat artıyor bazen de iki kat azalıyor. Aynı şekilde bir kliniğin bir dönem 20 asistanı oluyor, bir sonraki dönem 10 asistanı oluyor.” söyleminde bulundu.
Ustael, açıklamasında, “Asistan hekim kamu hizmeti veren bir hekimdir, 5 dakikada bir muayene baskısı, maaşların yetersizliği, sosyal hayatta yoksulluk nedeniyle üstlerindeki baskı, uzun çalışma süreleri, bunların hepsi hekimlerin üzerinde ciddi baskı yaratıyor.” ifadelerini kaydetti.
“HEKİM GÖÇÜ ÇOK FAZLA”
Baskılar nedeniyle hekimlerin Türkiye’de kalmak istemediğine işaret eden Nilüfer Ustael, yurt dışında doktorların kendilerini değerli hissettikleri bir hayat yaşadığını ve maddi bir kaygı gütmediklerini ifade etti ve “Gidemeyen arkadaşlar için de çok fazla depresyon bulgular, sosyal hayattan izolasyon ve özkıyıma kadar giden durumları hiç yaşamadığımız kadar yaşıyoruz. Özkıyımı çok fazla konuşmak bizim canımızı acıtıyor.” sözlerini sarf etti.
Ustael, “Bununla ilgili söz söylemek, bunla ilgili ciddi araştırmaları olan Türk Psikiyatri Derneği’miz ve UDEK, Türk Tabipleri Biriği’nin uzmanlık derneklerinden bilgi almak daha doğru olur. Geldiğimiz noktada hekim göçü, hekimin mesleğinden uzaklaşma isteği çok fazla bunun masaya yatırılıp konuşulması gerekiyor” açıklamasında bulundu.
“HASTA VE HEKİM KARŞI KARŞIYA GETİRİLİYOR”
Açıklamasının devamında, kamu hastanelerinin kapatılıp şehir hastanelerinin açılmasının hem hastayı hem doktoru etkilediğine dikkat çeken Ustael, “Son yıllarda sağlıkta dönüşümden sonra kışkırtılmış sağlık talebi var. Bu talebin bir diğer nedeni de hastaların da mutsuz olması. Siz uzun süre uğraşıp bir randevu alıyorsunuz sonra bu hastaneye ulaşıyorsunuz, bu hasta için de bir eziyet. Size ayrılan süre 5 dakika. 5 dakikada isminizi ve şikayetinizi söyleyebilirsiniz.” ifadelerini kullandı.
“Hekimin sizin geçmişinizi, kullandığınız ilaçları, şikayetlerinizi, şikayetleriniz dolayısıyla daha önce nereye gittiğinizi, hangi tedaviyi aldığınızı anlaması 5 dakika sürer. Bu 5 dakikaya bunları sığdıracak, muayenenizi yapacak, muayeneden sonra size bir tanı koyacak, sizin tedavinizi düzenleyecek, bunu anlamanızı sağlayacak. Herkesi aynı eğitim düzeyinde düşünmeyin, yaşlı ve eğitim düzeyi daha düşük hastalarımız var. Bunları anlatacak ve hastayı dışarı çıkaracak. Bunları 5 dakikada asla yapamıyoruz.” açıklamasını yapan Ustael, daha sonra hekimlerin, hasta şiddetine uğramamak için ileri tetkikler istediğini belirtti.
“BU SİSTEMDEN NE HASTA NE HEKİM MEMNUN”
Ustael, “Hiçbir ülkede olmayacak kadar tomografi ve MR ileri tetkik talepleri var. Çünkü hekimin hastayı anlaması ve tanı koyması, normal ve alt basamaklarda mümkün değil. Hastalar uygun bir sonuca ulaşıp bir türlü tedavi olamıyor. Bugün bir hastaneye giden hasta başka gün diğer hastaneyi tercih ediyor.” ifadelerini kullanarak kişi başı hasta muayene sayısının, OECD ülkelerinde olmayacak kadar yüksek olduğunu kaydetti.
Hastaların muayeneden faydalanım düzeyinin çok düşük olduğunu ileten Ustael, “Dolayısıyla hasta ve hekim karşı karşıya getiriliyor, bu da şiddeti doğuruyor. Bu sistemden ne hekim ne de hasta memnun. Ülke kaynakları da efektif bir şekilde kullanılmamış oluyor.” söyleminde bulundu.
Şehir hastanelerinin kurulmasını en baştan Türk Tabipleri Birliği olarak eleştirdiklerini ifade eden Ustael, bu kurumların bir ‘kar amacı güttüğünü’ vurguladı ve sağlık sisteminde yaşanan sorunlar sonucunda da Yenidoğan Çetesi gibi skandalların yaşandığına dikkat çekerek genç hekimlerin bu sebeplerden dolayı ülkeyi terk ettiğini sözlerine ekledi.