Sanat dünyasının şahsına münhasır karakteri: Tiraje Dikmen

“Unutmayın ‘Yaşamak’ var, ‘Yaşam’ var, bir gerçek ve çok güzel ve de sonsuz, bir anlamda… Fevkalade değil mi? Çaresizliği de kapsıyor… ‘Doğa’ da var… Ve bugünlerde yeniden doğuyor… Pırıl pırıl… ‘Güzellik’ var… Bugünlerde bütün bunları hatırlayın, olur mu?”

Tiraje Sözlüğü, Necmi Sönmez, 208 syf., Doğan Kitap, 2024

Bu sözler çağdaş Türk resim sanatının önde gelen sanatçılarından Tiraje Dikmen’e ait. (Çiğdem Turgay’a 27 Mart 2008’de yazdığı mektuptan… )

Bu sözleri okuyucuya hatırlatan ise Necmi Sönmez’in Tiraje Sözlüğü… Küratör, yazar ve editör kimliğiyle gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında sanatla ilgili birçok işe imza atan, Doğan Kitap’tan yayınlanan İlhan Koman ve Fahrelnissa Zeid Sözlüğü’yle de sanatseverleri aydınlatan Sönmez, bu kez Tiraje Dikmen’in hayatını harflere ayırarak okuyucuyla paylaşıyor.

İKİ KARDEŞİN ARASINI AÇAN EV!

Necmi Sönmez, Tiraje Dikmen’le 1986’da Büyükada’daki evinde kitabı için bir araya geliyor. Gerek Büyükada’daki bu evde, gerekse Paris’te yıllarca röportajlar yapılıyor, arşiv birikiyor. Ancak Dikmen yazının her satırını değiştiriyor. Sönmez’in ifadesiyle ünlü ressamın akrabası Arif Suyabatmaz’ın yayımlama desteği verdiği kitabın bitmeyeceğini ikisi de anlıyor.

2010 yılına kadar da ‘evren koza’ olarak gördüğü evini Tiraje Dikmen, Sönmez’e açıyor.

Bilenler bilir ama bilmeyenler için evin ayrı bir hikayesi var. 1925 doğumlu olan ünlü sanatçının ailesi Büyükada Bahçelerönü Sokak’taki araziyi satın aldıktan sonra buraya Art Deco tarzı modern bir ev yapabilmek için mimar M. Nuriciyan’a sipariş veriyor. Önlü arkalı bahçeleri, iskelesi, kumluk plajıyla Büyükada’daki en güzel köşklerden biri olan eve, Dikmen Ailesi 1934 yılında yerleşiyor. Tiraje Hanım 1949’da Paris’e gidene kadar kışları ailesinin Şişli’deki apartmanında, yazları ise bu köşkte kalıyor.

Her görenin hayranlıkla baktığı ev, dedesi ve nenesinin de komşusu olan yazar Defne Suman’ı da etkiliyor. Suman, Her Umut Ortak Arar sitesine yalıyla ilgili yazdığı yazıda şu ifadeleri kullanıyor: “Tamamı Büyükada’da geçen ‘Kahvaltı Sofrası’ adlı romanımı kaleme almaya başladığımda, Dikmen Evi’ni mekan olarak seçmekle kalmadım, hikayenin başlıca karakterini tıpkı Tiraje Dikmen gibi 1950’li yıllarda Paris’te okumuş ünlü bir ressam olarak kurguladım. Sonra da kitabın kapağını Tiraje Dikmen’in evinin içinde çekilmiş bir çay sofrasından tasarladık.”

Dikmen Evi kahvaltı sofrası

Bu ev, anne ve babalarının ölümünün ardından ablası Şükriye ile Tiraje Dikmen’in arasının açılmasına neden oluyor. Şükriye Dikmen, çevresine yaptığı bonkörlükler yüzünden maddi sıkıntıya düştüğünde kendi hakkını satmak istiyor, Tiraje Hanım evin kalan hissesini de satın almakla birlikte ablasının vefatına kadar ona destek oluyor. Evini ölümünden sonra da mezunu olduğu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne bağışlıyor. Amacı maddi durumu yetersiz öğrencilerin eğitim alabilmesi…

ZOR GİBİ GÖRÜNEN GERÇEK KİŞİLİK

İktisat Fakültesi mezunu olan, küçüklüğünden beri resim çalışan, özellikle ressamlarla arkadaş olan Tiraje Dikmen, sanat eğitimini sonradan alıyor diyebiliriz. Ablası Şükriye Hanım resim eğitimini Fransa’da alıyor, Tiraje Dikmen peşinden gidiyor. Peki bu sanat sevgisi nereden geliyor? Dikmen Ailesi’nin reisi Batum muhaciri Gürcü asıllı Cafer Fahri Dikmen, Türkiye’nin ilk mikrobiyologlarından veteriner hekim. Evcil hayvan üretimi, hastalıkları ve tedavileri üzerine yirmiden fazla kitapta da yazmış biri. Aynı zamanda Büyükada Yat Kulübü üyesi, Büyükada Anadolu Kulübü müdürü de olduğu için ismi hem İstanbul’da hem de Adalar’da bilinen biri. Cafer Bey’in ağabeyi Ali Dikmen ise hem Osmanlı Meclisi Mebusan’ında İzmir milletvekilliği hem de TBMM Kocaeli milletvekilliği yapmış bir isim. Annesi Halide Koçoğlu Dikmen ise sanata ve kültüre meraklı bir kişilik. Kızları Tiraje ve Şükriye Hanımların ona çektiği düşünülüyor. Tiraje Dikmen’in hayvan sevgisi ve eserlerindeki hayvanlar ise babasından aldığı genlerle ilişkilendirilebilir. Ünlü ressam, sosyo kültürel zenginlik içinde geçirdiği hayatı boyunca pek de müdanası olmayan biri.

Yaşamını okuduğunuzda Dikmen’in, sanat dünyasının övgülerinden, kalabalığından, illa resim/iş satacağım kaygısından uzak, hatta insana mesafeli gibi görünen bir hayat yaşadığını bir kez daha anlıyorsunuz. ‘Mesafeli gibi görünen’ diyorum ama ona sahici/samimi gelen kim varsa da her şartta onun sonuna kadar yanında oluyor. Yakın arkadaşlıkları hakkında her ikisinin de konuşmadığı 1933 Türkiye’sinde sanatın gelişmesine katkı sağlayan Leopold Levy, Abidin-Güzin Dino, Yıldız-Zekeriya Sertel ile ilişkileri de yer buluyor sözlükte…

ADALETİ SADECE RESİMDE ARAMAYAN BİR SANATÇI!

Dikmen, varlıklı bir aileye mensup olmasına rağmen hak ve adalet arayışıyla, sosyal olaylara seyirci kalmayıp gerek duruşuyla gerekse resimleriyle tepkisini ortaya koymasıyla dikkat çekiyor. Paris’te 68 Mayıs öğrenci protestolarını, Halepçe Katliamı’nı, Anadolu’dan İstanbul’a olan iç göç sonucu şehirlerde görülmeye başlayan köylülerin desenlerini, 1954-62 yıllarında gerçekleşen Cezayir protestolarını resmediyor Tiraje Dikmen. Yetmiyor… 1949’dan 1980’lere kadar düzenli olarak Paris’te yaşamasına rağmen 1970’lerdeki Zonguldak İşçi Grevlerini takip edip, kağıt üzerine füzen, çini mürekkebi, yağlı boya teknikleriyle oluşturduğu 4 metre uzunluğundaki anıtsal çalışması ilk ve son kez 1996’da Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki kişisel sergisinde gösteriliyor. Bu çalışma, o yıllarda sanat ortamında oldukça hararetli şekilde tartışılan politik resim olgusunun çok farklı bir sentezi olarak dikkat çekiyor. Sanatçı, topluma karşı sorumluluk ve hassasiyeti derinlerde hissediyor.

BÜYÜKADA’YI KORUMAK İÇİN ÇALIŞTI!

Aktivist kişiliğinden hayatı boyunca ödün vermeyen Dikmen, Büyükada’yı korumak için de kolları sıvıyor. 28 Mart 1989’da Ada Dostları Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan ve bu derneğin ikinci başkanlığını da yapan Dikmen, yakın dostlarının da çabasıyla Marmara takımadalarının tarihi sit alanı olarak ilan edilmesinden sonra yapılması gerekenleri organize eden bir gurubun da içinde yer alıyor.

Adalar’ın kültürel birikiminin gelecek coğrafyalara aktarılması için sivil mücadele veren bu ekip, mücadelesini daha sonra da İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği altında devam ettirip, çevre istismarına karşı hak arayıcı görevi üstleniyor. Dernek, ölümünün ardından koruma altındaki Tiraje terekesinin nasıl yağmalandığını da kamuoyuna duyurarak konunun hasıraltı edilmemesi için çaba göstermesiyle biliniyor. Kendisine Fransa’da resim eğitiminin kapılarını açan, sanat dünyasıyla tanışmasına yardımcı olan Leopold Levy’nin mirası olan eserlerini ve atölyesini de korumayı başardı Tiraje Dikmen. Güçlü bir kadının, ilginç hayat portresini harflere ayıran Necmi Sönmez’in Tiraje Sözlüğü, böylesi bir aydını yakından tanımak için ideal bir ortam sağlıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir