TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, ‘vergide adalet’ talebiyle dün TBMM’de başlattıkları siyasi parti turlarını bugün tamamladı.
Üç konfederasyonun genel başkanı siyasi partilerin grup başkanvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Mehmet Muş ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Vedat Bilgin’i ziyaretinin ardından ortak açıklama yaptı.
Açıklamada, “Asgari ücret öyle bir noktaya geldi ki başta IMF olmak üzere uluslararası örgütler, sermaye kuruluşları bugüne kadar birçok kişi, kurum, tutar ve artış oranı açıklıyor. Burada bir algı operasyonu yürütülmekte. Enflasyonla mücadele için düşük asgari ücret gerekliliği savunulmakta” ifadeleri kullanıldı.
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, şunları söyledi:
Son çeyrek asırdır görmediğimiz bir ekonomik sıkıntıyla karşı karşıyayız. Biz, taleplerimizi 130 gündür ülkenin değişik illerinde, grevlerle, mitinglerle, iş durdurmalarla bunları sürdürdük.
Bundan tam bir ay evvel Ankara Tandoğan Meydanı’nda 150 bin kişinin katıldığı büyük bir miting yaptık. Sorun neydi? Siz bu kış kıyamette Ankara’ya 150 bin kişi, daha önce hiçbir siyasi parti falan buraya toplayamazsınız.
Bizim vergiyle ilgili ana sıkıntılarımızdan bir tanesi; ocak ayında aldığımız ücreti aralık ayında almıyoruz. Geçmişte yüzde 15’ten başlayıp, yüzde 27’ye ancak aralık ayında geliyorduk.
Biz 12 ay çalışıyoruz, işçiler iki ayını vergiye veriyor. Bunun kabul edilir bir tarafı yok. Vergi dilimi, geçmişte asgari ücretin 17 katıydı. Şimdi baktığınız zaman beş katı oluyor. Bu eski düzenlemeye gelse bile problemi en azından bir bölümünü halletmiş olacağız.
TAŞERONLAR, STAJ MAĞDURLARI, EMEKLİLER…”
Ülkedeki çalışanların bizden beklentisi şu. Sayın Bakanın bakanlık döneminde taşeronla ilgili vermiş olduğu bir söz vardı. Ardından deprem oldu. Taşeronların beklentisi var. Staj mağdurlarının bizden beklentisi var. Emeklilerin aldığı ücret ortada.
Onların bizden beklentisi var. Şu anda biz bugün burada bu basın toplantısını yaparken sabahleyin Çayırhan’da 500 maden işçisi kendini madene kapattı. Çayırhan, Nallıhan ve Beypazarı’nda öyle bir özelleştirme yapılıyor ki işçi yok, ailesi yok. Spor tesisleri, lojmanlar satılıyor.
Bununla ilgili bugüne kadar yetkililerin tamamıyla ben de görüştüm, yetkili sendikalarla görüşüp şu ana kadar müspet bir cevap alamadık. 4 Aralık’ta ihale var. Arkadaşlarımız sabahleyin kendilerini oraya kapattılar.
Arkadaşlarımız, müspet bir netice alana kadar oradan çıkmayacaklar. Maden işçisinin beklentisi var.
Kamu işçileri geçmişte ücretlerde öncüydü. Öyle bir noktaya geldi ki bu enflasyondan dolayı kamu işçileri asgari ücret düzeyine düştü. Kamu işçileri şu anda ortalama 30-35 bin lira civarında ücret alıyor.
Savunma sanayisinde, enerjide, ulaştırmada çalışan teknik elemanlar. Bu yetmiyormuş gibi bir emeklilik sistemi çıkardılar. 14 Ocak’a kadar emekli olmazsan yüzde 35 kaybın var.
Bu insanlar bir rakama göre 150 bin civarında, bir rakama göre 200 bin civarında. Bu arkadaşlarımız 40 yaşlarında. Bunu, ülkeyi yönetenlerin tamamını anlattık. Ama bugüne kadar bununla ilgili müspet bir cevap vermediler.
Bu ülkenin ekonomik politikası var ama sosyal politikası yok. Onun için bu ülkede sosyal politikaya ihtiyaç var.
ASGARİ ÜCRET AÇIKLAMASI
Şu anda gündemde asgari ücret var. 40 senedir asgari ücret görüşmeleri devam ediyor. Bugüne kadar dört kere imzalanmış. 36 kere imzalanmamış. İki dönemdir Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun tamamı işçi oluyor. Onlar geçen dönem bize gelip ‘18 bin lira olsun, yılda 2 defa olsun’ dediler.
Biz de ülkeyi yönetenlerin önüne koyduk. ‘18 bin lira olsun. Yılda iki kere olsun’ dedik. Bugüne kadar müspet bir çalışma yapılmadı. Mitingde biz asgari ücretliye, taşerona, emekliye söz verdik.
Asgari ücret öyle bir noktaya geldi ki başta IMF olmak üzere uluslararası örgütler, sermaye kuruluşları bugüne kadar birçok kişi, kurum, tutar ve artış oranı açıklıyor. Burada bir algı operasyonu yürütülmekte. Enflasyonla mücadele için düşük asgari ücret gerekliliği savunulmakta. Bir rakam açıklamak yerine tespit yapılırken temel alınması gereken ilke şu.
Bir işçinin ailesiyle günün ekonomik, sosyal şartlarına göre insanca yaşamasını mümkün kılacak insanlık onuruyla bağdaşacak bir düzeyde asgari ücret tespit edilmeli. Bunu biz de savunuyoruz. Bunu bizim dışımızdaki sendikalar da savunuyor.
Ekonomik politika devam ederken sosyal politikayı görmemezlikten gelemezsiniz. Bizi yok saymasınlar. Biz bu ülkede çalışanlar şu anda zordayız. Geçinemiyoruz. Geçinmekle ilgili sıkıntımız var. Aynı sıkıntı emeklide de var.
ÇERKEZOĞLU: BÜYÜKADALETSİZLİK VAR
Türkiye’de işçiler ve emekçiler, ücretiyle geçinenler, emekliler, kadınlar, gençler çok ciddi bir geçim sıkıntısıyla karşı karşıya. Yüksek enflasyon, işsizlik, enflasyon karşısında alım gücümüzün her gün daha da fazla azaldığı bir süreci yaşıyoruz. Hepimizin yaşadığı bu yoksullaşma,
Türkiye yoksullaştığı için gerçekleşmiyor. Türkiye’deki temel mesele bir bölüşüm meselesidir. Hepimiz çalışıyoruz, üretiyoruz ancak ürettiğimiz değerin paylaşımında, bölüşümünde büyük bir adaletsizlik var.
Bu yaşadıklarımızın hiçbirini konuşmamamız gereken bir ülkede yaşıyoruz bizler. Bu kadar olağanüstü bir coğrafyada, yeraltı-yer üstü kaynaklarımızın son derece zengin olduğu, hepimizin çalışarak ürettiği toplam değerin 85 milyon insanı insanca yaşatmaya yeter de artar olduğu bir ülkede, biz aslında bütün bunları konuşmamak durumundayken bugün ülkeyi yöneten iktidarın politikaları nedeniyle bunu yaşıyoruz.
Yaşadığımız bu işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, hepimizin yoksullaşması kendiliğinden ortaya çıkan ya da basit bir beceriksizlik nedeniyle değil ülkeyi yöneten siyasi iktidarın tercihleri sonucunda ortaya çıkıyor. Temel mesele bölüşüm meselesi. O nedenle ‘gelirde adalet’ diyoruz.
Emeğin, çalışanların toplam milli gelirden aldığı pay yüzde 25’lere kadar geriledi. Bu cumhuriyet tarihinin en düşük düzeylerini yaşıyoruz. Bu da ücretlerin baskılanmasıyla, bütün Türkiye’nin bir asgari ücret ülkesi haline getirilmesiyle yapıldı.
“ASIL MESELE ASGARİ ÜCRETİN YÜZDE KAÇ ARTACAĞI DEĞİL”
Bugün bir ortalama ücret haline gelmiş olan asgari ücretin belirlenmesi, en büyük toplu sözleşme süreci. Dolayısıyla asgari ücretin belirlenmesi sürecinin demokratikleştirilmesi ve gerçek bir toplum pazarlıklı olması lazım. Uyuşmazlık durumunda grev hakkımızın olduğu gerçek bir toplu pazarlıkla olmalı.
Türkiye, bir asgari ücret ülkesi olmaktan kurtarılmalı. Bunun yolu da sendikalaşmanın ve sendikal hakların kullanımının önündeki engellerin kaldırılmasıdır.
Bir ülkede, sendikalı işçi sayısı ne kadar azsa toplu sözleşme kapsamı ne kadar sınırlıysa o ülkede asgari ücretle çalışanların oranı o kadar artar. Asıl meselemiz asgari ücretin kaç olacağı, yüzde kaç artacağı değil alım gücüdür.
Asgari ücretin ve tüm ücretlerin yaşanan bu yüksek enflasyonun sebebi olarak görülmesinden vazgeçilmelidir. Enflasyona ücretlerin etkisi son derece sınırlıdır. Asgari ücretin belirlenmesine sürecine giderken görüyoruz ki bu yüksek enflasyonun nedeni ücretler olarak görülüyor.
Ücretleri baskılayarak enflasyonun düşürülmesinden söz ediliyor. 2024 yılında yıl ortasında asgari ücret revize edilmedi, arttırılmadı. Enflasyon düştü mü? Hayır. Tam tersine hükümet, yıl sonu enflasyon beklentisini 8 puan artırmak durumunda kaldı.
Asgari ücret belirlenirken işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği bir ücret olması, gerçek enflasyon karşısında kaybın giderilmesi ve büyümeden, milli gelir artışından asgari ücretin payını alması lazımdır.
Bu ülke büyüyor, hepimiz bunu ifade ediyoruz. Ama bu büyümeden, milli gelir artışından bu büyümeyi yaratan işçiler, emekçiler payını alamıyor. Bu politikalar nedeniyle, öncelikle bunun değişmesi lazım.
“BİRİNCİ VERGİ DİLİMİ ORANI YÜZDE 10’A SABİTLENMELİ”
Türkiye’de dünyanın en adaletsiz vergi sistemiyle yaşıyoruz. Anayasanın 73. maddesi çok açık. ‘Herkes gelirine göre vergi vermelidir’ der anayasamız. Ama bugün Türkiye’de bütün vergi yükü işçinin, emekçinin, halkın üzerinde. Adaletli bir vergi sistemi.
Yani az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınan adil bir vergi sistemi için dolaylı vergilerin azaltılması ve aynı zamanda gelir vergisinde yani hepimizin daha ücretimizi almadan peşin peşin ödediğimiz vergide birinci vergi oranının yüzde 10’a sabitlenmesi lazım.
2000 yılından beri hesapladığımızda eğer vergi dilimleri yeniden değerleme oranı kadar artsaydı bugün 110 bin lira olan ilk vergi dilimi, 288 bin lira olacaktı. 2025 yılı için vergi dilimleri belirlenirken geriye dönük kayıplar da giderilerek en az yeniden değerleme oranı kadar artmalı.
Birinci vergi dilimi oranı yüzde 10’a sabitlenmeli. Çok büyük mücadelelerle elde ettiğimiz asgari ücretin vergi dışı bırakılması uygulamada sorun olduğu içim matrahtan indirim yerine, vergiden indirim yapıldığı için asgari ücret vergi istisnası da işçinin lehine uygulanmıyor. Bunun değiştirilmesi lazımdır.
Biz hepimiz çalışıyoruz. Hepimiz üretiyoruz. Son derece de verimli çalışıyoruz. Bütün bu düzenlemelerin yapılabilmesi için kaynak da var. Yeter ki tercihler değişsin.
Hepimizin çalışarak ürettiği toplam değer bu ülkenin 85 milyon insanının, işçisinin, emekçisinin, emekçisinin, işsizlerin, kadınların, gençlerin, çocuklarımızın insanca yaşamasına yeter de artar bile.
Yeter ki bu tercihler değişsin. İktidar muhalefet ayrımı yapmadan bütün siyasi partilerden vergide adalet yasası başta olmak üzere bu konudaki düzenlemeleri TBMM’den oy birliğiyle geçirmesini bekliyoruz.
HAK-İŞ GENEL BAŞKANI ARSLAN: DEVLET YAKALADIĞINDAN VERGİ ALIYOR
Üç temel konuda biz görüşmelerimizi yaptık. Birincisi, Türkiye’de gerçekten adaletsiz bir vergi sistemiyle karşı karşıyayız. Nereden bakarsanız bakın geçmişle kıyaslanmayacak kadar bir geriye gidiş söz konusu. Türkiye gelişiyor, büyüyor. Türkiye her alanda önemli adımlar atıyor.
Ama vergi konusunda geriye gittiğimiz ortada. Hem vergi dilimleri hem vergi konusundaki bugüne kadar karşılaştığımız zorlukları daha da genişleten bir aşamadayız.
Hem oranlar konusunda ve maalesef Türkiye’de bir orandan bahsetmek istersek Türkiye’de vergilerin yüzde 66’sını dolaylı vergiler, yüzde 34’ünü doğrudan vergiler, yüzde 2’sini ise servetten vergiler.
Ne yazık ki hala finanstan vergi alınamıyor. Hala mevduattan vergi çok düşük. Kamu özel ortaklığı konusunda ilk defa bazı vergiler alınmaya başlandı. Ama bunların hiçbirisi yeterli değil.
Devlet yakaladığından vergi alıyor. En çok da çalışanlarımız, ücretlilerimiz bu konuda ciddi şekilde vergi veriyoruz. Kendi hesabına çalışanlardan çok daha fazla vergi veren bir emek kesiminden bahsediyoruz. O nedenle vergi konusunda hiç değilse ocak ayına geldiğimizde yeniden değerleme oranı dikkate alınarak vergi oranlarının ve vergi dilimlerinin buna göre yeniden değerlendirilmesini istiyoruz.
İkincisi; bizim geçmişte itiraz ettiğimiz her emeklilik sisteminde hem maaş bağlama sisteminde hem sosyal güvenlik sistemimizin bir bütüncül yaklaşımla yeniden masaya yatırılması gerekiyor.
2024 yılında emekli olacak bir emekçinin 2025 yılına kaldığı zaman maaşının yüzde 35 düşeceği bir gerçek var ki bu kabul edilemez. Hem Maliye Bakanımıza hem hükümetimize hem de parlamentoya buradan çağrı yapıyoruz. Bu çarpıklık, bu adaletsizliğe karşı ivedilikle çözüm bulunması gerekiyor.
EMEKLİLERE VURGU YAPTI
Asgari ücretle ilgili tartışmaları Türkiye hak etmiyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda ne kadar asgari ücret olacağı değil nasıl bir komisyon olmalı bunun altı çizilmeli.
Asgari ücret Tespit Komisyonu’nun yapısı değişmeli. Ülkemizdeki asgari ücret bir genel ücret oldu. Emeklilik konusunda ocak ayına kadar düzenleme yapmazsak büyük bir mağduriyetin önünü açacağız.
Vergi konusunda da yeni yılda yeni vergi sistemimizi en azından yeniden değerleme oranı, vergi oranlarımızı eğer yeniden güncelleyemezsek gerçekten zor bir süreç bizi bekliyor. Biz ortak çalışmalarımızı sürdüreceğiz.