SOLUNUM 2024’te Akciğer Sağlığında Bugün ve Gelecek Ele Alındı

Solunum Derneği TÜSAD, bu yıl 46’ncısını gerçekleştirdiği SOLUNUM 2024’te akciğer sağlığını çok yönlü olarak ele alırken, yapay zekâ konusunu da masaya yatırdı. TÜSAD Başkanı Prof. Dr. Şule Akçay, “Yapay zekâ özellikle radyolojik tetkiklerin değerlendirilmesinde büyük faydalar sağlayacak. Elbette süreci hekim yönetecek ve son sözü hekim söyleyecek” dedi. Kongre Başkanı Prof. Dr. Deniz Köksal da katıldıkları bir yapay zekâ çalışması kapsamında 10 aylık sürede 8 hastaya erken akciğer kanseri tanısı koyduklarını belirtirken, “Yapay zekâ bizden akıllı değil, ancak dikkatli. Bu nedenle hem bizlerin iş yükünü azaltacak hem de hastalara büyük fayda sağlayacak” diye konuştu.

Alanında Türkiye’nin en köklü uzmanlık derneği olan Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği’nin (TÜSAD) akciğer sağlığı alanındaki en son bilimsel gelişmelerin paylaştığı 46’ncı Uluslararası Katılımlı Yıllık Kongresi SOLUNUM 2024, bu yıl 20-24 Kasım 2024 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi.

“Başarı Bir Yolculuktur… Tükenmeyen Nefesle…” temasıyla akciğer sağlığının bugününün ve yarınının ele alındığı kongrede TÜSAD hekimleri, bu yılki kongrenin ilk oturumunun yapay zekâ ile ilgili olduğunu belirterek, gündemi ve sağlık teknolojilerini yakından takip ettiklerini açıkladılar.

TÜSAD Başkanı Prof. Dr. M. Şule Akçay, başta sigara olmak üzere hava kirliliği, mesleki faktörler gibi çeşitli faktörlerle artan solunum ve akciğer hastalıklarına karşı bir yandan toplumsal farkındalık diğer yandan yeni teknolojiler ile mücadeleyi sürdürdüklerini vurguladı. Bu bağlamda yapay zekâ konusunun da gündemlerindeki konulardan biri olduğunu belirten Akçay, özellikle akciğer grafilerinin değerlendirilmesinde önemli faydalar sağlanabileceğini vurguladı.

Türkiye’de ameliyata alınacak hastalara kan testi, EKG ve akciğer grafisinin rutin olarak uygulandığını hatırlatan Akçay, “Bu grafilerin yorumlanmasında yapay zekâ radyologlara ve göğüs hekimlerine çok yardımcı olacaktır. Yapay zekâ bizden daha akıllı değil, ancak yüzlerce grafinin incelenmesinde bizlere destek olacaktır. Elbette tüm süreçler hekim tarafından yönetilmeli ve son sözü hekim söylemeli, ancak yapay zekâ gibi güncel teknolojileri de sağlık alanında kullanıma almalıyız” dedi.

Kongre Başkanı Prof. Dr. Deniz Köksal da düşük doz akciğer tomografi taramasıyla akciğer kanserinde erken tanının mümkün olduğunu ve bunun bağlı ölümleri azalttığını belirtti. Ülkemizde akciğer kanseri taraması yapılmadığını, bunun için girişimler olduğunu ancak uygulamaya almada güçlükler yaşandığını aktaran Köksal, öncelikle bir pilot çalışma yapılması gerektiğini vurguladı. Köksal, tarama programının önündeki engellerden birinin radyologların iş yükünün artması olduğunu belirtirken, yapay zekâ uygulamalarının devreye girmesinin buna bir çözüm olacağına kaydetti.

Bu arada çalıştığı hastanede Ocak 2024 itibariyle akciğer grafilerinde yapay zekâ ile değerlendirme çalışmalarına başladıklarını belirten Köksal, şu bilgileri verdi: “Herhangi bir nedenle hastaneye gelen ve akciğer grafisi çekilen tüm hastaların grafileri yapay zeka tarafından değerlendiriliyor. Sistemin 35 yaş üstü olup akciğerinde nodül olduğunu belirlediği grafileri bizler yeniden değerlendiriyoruz. Bu yolla son 10 ayda 8 hastaya erken akciğer kanseri tanısı koyduk. Tarama programını oluşturamamış ülkelerde, akciğer grafileri düzenli olarak radyologlar tarafından raporlanamıyor ise, çekilen grafilerinin yapay zekâ tarafından değerlendirilmesi erken tanıya katkı sağlayabilir. Yapay zekâ bizden daha akıllı değil ancak dikkatli, bu açıdan hekimlere çok yardımcı olacak, erken tanı konusunda katkı sağlayacaktır.”

Doç. Dr. Melahat Uzel Şener’in moderatörlüğünü yaptığı basın toplantısında soruları da yanıtlayan TÜSAD yöneticileri solunum ve akciğer hastalıkları konusunda önemli bilgiler verdi. Prof. Dr. Şule Akçay, özellikle gençler arasında yaygınlaşan e-sigara ve ısıtılmış tütün ürünleri gibi alternatif ürünlerin “zararı azaltılmış ürün” ya da “sigarayı bırakmaya yardımcı ürün” gibi pazarlandığına dikkat çekti. “Zararı azaltılmış ürün diye bir şey yok! Bu tuzaklara düşmemek için toplumsal bilinçlenme çok önemli” diyen Akçay, şu uyarıları yaptı: “Üstelik son yıllarda yaygınlaşan bu ürünlerin zararları çok çabuk ortaya çıktı. Geleneksel sigaralar 50’li yıllardan beridir hayatımızda olduğu için onunla mücadelede söylediklerimiz artık klasikleşmiş gibi geliyor, ancak sigaranın zararları neyse bu ürünlerin zararları o. Hatta elektronik sigara kullanımına bağlı olarak ‘EVALİ’ denilen yeni bir hastalık var; akciğerlerde iltihaplanmaya ve yaralara neden oluyor. Bu ürünlerin ithali yasak, maalesef bir şekilde gençlere ulaşıyor. Nikotin bağımlılığı, yapılan araştırmalara göre 11-13 yaşlarına kadar düşmüş durumda. Geleneksel sigara ile nasıl mücadele ediyorsak bu ürünlerle de aynı mücadeleyi etmeliyiz. Ayrıca bu ürünlerin bırakılmasında da Sigara Bırakma Polikliniklerine başvurulabilir. Alo 171 aranarak, ülkemizdeki 500 civarındaki poliklinikten en yakın merkezi öğrenerek, destek istemek mümkün.”

Bilimsel Komite Başkanı Prof. Dr. Nilgün Yılmaz Demirci, halk arasında akciğer sertleşmesi olarak bilinen İPF (idiyopatik pulmoner fibrozis) konusuna dikkat çekerek şöyle konuştu: “Nadir görülen ancak kanserden çok daha kötü bir hastalık. İPF hastalarının neredeyse tamamı sigara içiyor. Bunun yanı sıra tozlu ortamlarda bulunmak, maden ocaklarında çalışmak, kuş besleyiciliği yapmak gibi çeşitli nedenleri de var. Bu konuda geniş bir tarama yapmak mümkün olmayabilir ancak İPF farkındalığı artırılması gereken bir hastalık. Özellikle nefes darlığı, halsizlik, öksürük gibi şikayetleri olan kişilerin, göğüs hekimleri tarafından bu hastalık açısından da değerlendirilmesi gerekiyor.”

Bu arada COVID geçiren hastaların akciğer dokusunda görülen kalıcı hasarların İPF’ye neden olup olmadığı sorusuna da yanıt veren Demirci, “Bunların ilerleyen aşamalarda karşımıza akciğer sertleşmesi olarak gelme riski mevcut. Dolayısıyla bu hastaların takibi çok önemli” dedi.

Sigaranın yanı sıra nargile gibi tütün ürünlerinin, çevresel ve mesleksel maruziyetler nedeniyle KOAH’ın da (kronik obstrüktif akciğer hastalığı) artış gösteren hastalıklarından biri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Onur Turan, şu noktalara vurgu yaptı: “KOAH’ın dünyada 300 milyon insanı etkilediği, ülkemizde de ne yazık ki 40 yaş üstü her 5 kişiden birinin KOAH olduğu biliniyor. Bu kadar yaygın olmasına karşın yeterli bilinç yok ve ne yazık ki KOAH çok geç tanı alıyor. Çünkü bu hastalığın belirtileri başlangıçta önemsenmiyor. KOAH ne yazık ki geri dönüşü olmayan bir hastalık, eskiden erkeklerde yaygın olsa da günümüzde sigara kullanımı nedeniyle kadınlarda da görülme sıklığı artıyor. Her yıl dünyada 3 milyon civarında kişi KOAH yüzünden hayatını kaybediyor. Bu nedenle belirtileri olan hastalara solunum fonksiyon testi uygulanması ve bu hastalığa ilişkin farkındalık oluşturulması çok büyük önem taşıyor.”

Doç. Dr. Özgür Batum da günümüzde giderek daha sık görmeye başladığımız akciğer kanserindeki artışta tütün ve tütün ürünleri kullanımının önemli bir payı bulunduğuna işaret ederek, şunları söyledi: “Gençlerde akciğer kanseri sıklığı artmış durumda, sigara ve diğer tütün ürünlerinin bunda çok önemli bir etkisi var. Elbette nargile ve puro gibi ürünlerin etkisini de unutmamalıyız. Pasif içicilikte önemli bir konu; özelikle hayatı boyunca sigara içmemiş kadın hastalar sırf bu nedenle akciğer kanseri olabiliyor. Elbette genetik faktörlerden çevresel faktörlere, asbestten radon gazına kadar birçok neden de var; bunları bilmeli ve kendimizi korumalıyız. Çünkü akciğer kanseri, kanser türleri arasında erkeklerde birinci sırada, kadınlarda da son yıllarda büyük artış gösteriyor, şu anda meme kanserinden sonra ikinci sırada. Hastalıktan kendini korumak ve erken tanı çok önemli. Üç haftadan uzun süren öksürük şikâyeti olması halinde mutlaka hekime görünmeli.”

Prof. Dr. Berna Kömürcüoğlu ise günümüzde COVID’in yansımaları konusunda bilgi verirken, şu değerlendirmeyi yaptı: COVID’den ne yazık ki tam anlamıyla kurtulamadık, varyantlar ile devam ediyor. Artık mevsimsel grip olarak kabul ediyoruz. Son zamanlarda ülkemizde de mevsimsel olarak çok yaygın. Üst solunum yolu enfeksiyonu gibi seyrediyor, ateş, boğaz ağrısı, öksürük ile seyrediyor ve iyileşme süreci uzuyor. Gençler bunu bir şekilde ayakta geçirebiliyor ancak yaşlı hastalar, immün yetmezliği olan hastalar en büyük risk grubu. Bunlara ek olarak kronik böbrek yetmezliği, kalp hastalığı gibi ciddi hastalıkları bulunanlara hala rapel doz aşı olmayı öneriyoruz. Maalesef olduğumuz COVID aşılarının antikor seviyeleri çok düştü. Viral hastalıkların ne kadar ciddi sonuçlara neden olacağını gördük, bu nedenle infeksiyon hastalıklarında mevsimsel artışların yaşanırken pandemi döneminde edindiğimiz korunma yöntemlerini risklere karşı uygulamaya devam etmeliyiz. Maske kullanmak, el hijyenine dikkat etmek, bulaşı önlemek, özellikle 65 yaş üzerindekilere her yıl influenza aşısı ve bir kez pnömokok (zatürre) aşısı öneriyoruz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir