“Türkiye, yakın tarihinin çok önemli ve çok kritik günlerini yaşamakta.
Son haftalarda biteviye soruşturmalar, şafak vakti ev baskınları, gözaltılar, mahkemeler, adeta her canlının ‘’Silivri’yi tatma’’ halleri, dolu dizgin sürmekte.
Bir tuhaf demokrasi, bir başka hukuk devleti anlayışı sergilenmekte.
Bunlardan, 21 Ocak’ta Ankara’da bir lokantada yemek yerken gözaltına alınıp, saatler süren yolculukla İstanbul’a getirilen Zafer Partisi Genel Başkanı da nasibini aldı.
Özdağ, neden İstanbul’a getirilip sorgulandığını anlayamadan, kendini terör suçları soruşturma bürosunda buldu.
Ve demokrasiyle yönetilen bir ülkede bir siyasi parti lideri, Cumhurbaşkanına hakaret suçundan resen başlatılan soruşturma suçuyla ifade verdi. Arkasından suç genişletildi. ‘’Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’’ suçuyla da mahkemeye çıkarıldı. Sonra da tutuklanarak Silivri’ye yeni adıyla Marmara Ceza İnfaz Kurumu’nun 9 nolu cezaevine konuldu.
O gün bugündür de o soğuk hücresinde tek başına cezada. Özdağ’ı ziyarete gittim. Geldiğimi duyunca, şaşırmıştı.
Basın kurumunun başkanı sıfatımla izin aldığımı söylediğimde yüzü güldü.
Son 15 yıldır, Silivri zindanında tutsak olan çok sayıda gazeteciyi, bilim adamını, iş insanını, yazarı, komutanı ziyaret etmiştik. Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Mustafa Balbay, Müyesser Yıldız, Altan kardeşler, Murat’lar ve hatta Nedim Şener. Daha birçoğu.
Genel Kurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ.
Dünyaca tanınan Bilim insanı Prof. Dr. Mehmet Haberal.
Utanarak onlara ‘’Nasılsınız?’’ diye sorduğumda, yerin dibine girdiğimizi fark ediyorduk.
Hiç unutmam, Haberal Hoca, 4 yılı aşkın tutsaklığında şöyle tarif etmişti Silivri’yi;
‘’Gökyüzüm 80 petek’’Ufacık hücrenin penceresindeki kafesin 80 petek olduğunu o söylemişti bize.
Özdağ da hücresinin penceresinin 80 petek olduğunu saymış mıydı acaba?
Açık görüş salonunda demir kapıdaki kilitlerin çıkardığı ses, büyük bir gürültüyle salonda patladı. Özdağ, enerjik haliyle bana doğru geldi.
İnanamadım.
Çok zayıflamıştı. Yüzündeki çizgiler daha belirginleşmişti. Yüzü gibi bedeni de süzülmüştü.
‘’Nasılsınız’’ dediğimde, ‘’Buradaki bu haksız tutukluluğun sona ermesini bekliyorum” diye yanıtladı.
Kendisini çok zayıflamış bulduğumu söylediğimde, “Dikkatli yemek zorundayım” dedi.
FETÖ döneminden, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Gezi davalarına, bitmek bilmeyen sürecin en gözde mekanı Silivri. Hele ki, yerleşkenin en sonuna yapılan 9 nolu cezaevi, adeta ‘’her canlının tadacağı’’ mekan konumunda.
YILDIZLAR GEÇİDİ GİBİ
Avluya hava almaya çıkarılan tutuklular için, ‘’Yıldızlar geçidi’’ bile denilebilir şimdilerde.
Zafer Partisi genel başkanı Özdağ’ın yanı sıra, iş insanı Osman Kavala, Selçuk Kozağaçlı, terörle ilişkilendirilen herkes burada. Elini çarpsan bir ünlü.
5 adımlık avlunun üstü ise tel örgü kaplı. Mavilikleri tel örgünün altından solumaktalar.
Tanıdıkları, tanımadıkları herkes aynı çatı altında, üç adımlık hücrelerinde aylar, yıllar geçiriyorlar. Büyük kısmı düşüncelerinden ötürü içerde.
Bir gün bile yatarı olmayan bir hukuk davasından 28 gün Silivri’de tutsak edilen ve sonra da beraat eden Halk TV Genel Yayın Müdürü gazeteci Suat Toktaş da, 9 nolu cezaevinden çıkanlardan. Oysa, insan ömrü için bir günlük tutsaklığın bile büyük haksızlık olduğu unutulmamalı.
Özdağ ile, yaşanan süreci konuştuk. ‘’Siyasi görüşlerinden ötürü buraya haksız şekilde konulduğunu, kendisine düşman hukukunun uygulandığını, anayasal ve yasal haklarının çiğnendiğini, farklı görüşleri savunduğu için tutuklandığını’’ yineledi.
Yine bir siyasi lider olan Selahattin Demirtaş’a da hukuksuz uygulamaların yapılmaması gerektiğini daha önceleri de dile getiren Özdağ, kendisiyle farklı görüşlerdeki tutuklularla yan yana hücrelerde kaldığını söyledi.
‘’Kimleri görüyorsunuz o küçük havalandırma avlusuna çıkarıldığınızda?’’ diye sorduğumda, önce güldü ve şöyle yanıtladı:
‘’Osman Kavala ile de karşılaştım. Selamlaştık. Kendisini ilk kez gördüm. Bana, birkaç kitaptan bahsetti, okumadığımı söyleyince ‘biz basıyoruz, size göndertelim’ dedi. ‘Olur’ dedim. Burada tutuklu olanlardan bazısını hayatımda ilk kez gördüm. ‘’
Özdağ, ‘’ Burada hukuk yok. Olur mu böyle bir şey. Öcalan pazarlığındaki bu süreçte sırf ben konuşmayayım diye içeriye konuldum.’’ diye devam ederken, şöyle devam etti:
‘’Vücudum burada ama ben aslında dışarıdayım. Düşüncelerin dolaşımını engelleyemezsiniz. Vatan yahut Silistre”
Annesinin ziyaretini de sordum. Bir kez gelebildiğini, bir daha da şimdilerde çok yaşlanan avukat annesinin gelmesini istemediğini ekledi.
Yüzüne bir hüzün çöktü. Duygusallaştı.
Tıpkı bugünlerde gözaltında tutulan İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ancak sosyal medyadan annelere seslendiği gibi;
‘’Üzülme annem.
Bu günler geçecek.
Bu mücadele annelerle çocukların mücadelesidir’’
‘’Geçecek de ne zaman geçecek’’ diye soramadım.
Özdağ ile vedalaşırken, salonun küçük duvarlarına asılı Maldivleri andıran deniz manzarasının sahte görselliğini işaret ederek, ‘umarım en yakın zamanda özgürleşirsiniz’’ diyebildim. Silivri’de güneş de batıyordu o anda.
Yeni günlerin aydınlıkları getirmesini dileyerek yola koyuldum.
More Stories
Kars’ta Eşzamanlı Kaçakçı Operasyonu
Danimarka 2026’dan itibaren kadınları zorunlu olarak askere almaya başlayacak
Muhsin Yazıcıoğlu vefatının 16’ncı yılında anıldı