Kapitalizm esâsen birbirine bağlı bir dizi yapıdan müteşekkildir. İşlevsel açıdan bakacak olursak kapitalizm temelde bir birikim sürecidir. Birikim ile irtibatlı her yapı burada ortaya çıkar. Birikimi, onu çeşitli açılardan açığa vuran her nev’i dolaşım ve bölüşüm işlevleri takip eder. Bunu da çeşitli yapısal varlıklarda görebiliriz. Mühim olan bunların merkezîleşme ve yoğunlaşma dinamikleriyle tezâhür etmesidir. Meselâ birikim, hem sermâye hem de emek açısından bir merkezîleşme ve yoğunlaşmadır.
Kapitalizm esâsen birbirine bağlı bir dizi yapıdan müteşekkildir. İşlevsel açıdan bakacak olursak kapitalizm temelde bir
birikim
sürecidir. Birikim ile irtibatlı her yapı burada ortaya çıkar. Birikimi, onu çeşitli açılardan açığa vuran her nev’i
dolaşım
ve
bölüşüm
işlevleri takip eder. Bunu da çeşitli yapısal varlıklarda görebiliriz. Mühim olan bunların
merkezîleşme
ve
yoğunlaşma
dinamikleriyle tezâhür etmesidir. Meselâ birikim, hem sermâye hem de emek açısından bir merkezîleşme ve yoğunlaşmadır. Dolaşıma giren sermâyenin
yatırımcı
ve
pazarlamacı
boyutları da bundan nasibini alır. Ağır, hafif, her nev’i sanayi kompleksleri bu şekilde teşekkül eder. Kapitalist piyasa da tek tip ve merkezî bir yapılanma gösterir.
Bu dinamikler hesâba katıldığında,
kapitalizmin, yaygın ve yüzeysel bir kabûlün aksine demokratik otoriter ve totaliter siyâsal yapıları teşvik ettiği
hemen anlaşılabilir. Daha berrak ifâde edelim, kapitalizm ile demokrasi birbirini tamamlayan değil birbirini iten iki zıt dinamiktir. Kapitalizm sermâye ve emeğin verimliliğini maksimize etmenin derdindedir. Demokrasi ister istemez
bölüşüm süreçlerini türevselleştirecek , yâni yeniden bölüşümü başlatacak
; bu da mâliyetleri arttıracağı için sermâyenin birikim dinamiklerini sakatlayacak; onun hem hacmini daraltacak hem de verimlilik derecesini düşürecektir.
Yukarıda işâret edilen çelişkiye rağmen demokrasi, II. Umûmî Harp sonunda yeniden kurulan dünyânın hâkim değeri hâline geldi. Bunun çok sayıda sebebi vardır. En mühim olanlarından birisi de yeniden bölüşümün, arta refah üzerinden
emeğin sâdece mâliyetini değil, aynı zamanda ve ondan daha fazla olarak verimliliğini arttıracağı yolundaki beklentiydi
. Bir taşla en az iki kuş vurulmak isteniyordu. Hem aradaki açık kapanacak, kârın maksimizasyonu ilkesi işleyecek, hem de sınıf savaşları yatışacaktı.
İki kuş düşüren taşın adı medeniyetti. Küresel düzlemde baktığımızda bunu daha berrak görebiliyoruz. Birikimi kendi coğrafyalarında tutan merkez dünyâ,
kendisini tahkim edecek ötekisini
yaratmıştı. Mesele demokrasi yoksunluğu üzerinden en büyük öteki olan Sovyet kampının ideolojik olarak yıpratılması değildi. Sovyet otoriterliği, Batı’nın demokratik üstünlüğünü kesinleştiriyordu.
Sovyetler ilânihâye var olmalıydı ki, Batı’nın üstünlüğüne halel gelmesindi.
Diğer taraftan yeni bağımsızlığına kavuşmuş olan eski müstemlekelerin önüne
demokratik kalkınma mecbûriyeti
konuluyordu. Yâni bunlar birikim ve yeniden bölüşümü eşanlı başarmakla mükelleftiler. Matematiği olmayan bir saçmalıktı bu. Olsundu. Zâten istenen de onların adam olması değildi.
Birikimini yeniden bölüşümle akord etmiş olan o hârika Batı medeniyetinden nasiplenmeyen bir insanlık artığı olduklarını onlara hatırlatacak bir sopaydı bu
. Türeme yerli entelektüeller kalkınmışlık ve demokrasinin hârika çalıştığı Batı’ya körlemesine âşık olacak ve kendi toplumlarının da bunu başarması için bayrak açacaktı. Bilmiyor veyâ bilmezden geliyorlardı ki onların dünyâsında birikimin niteliği çok farklıydı.
Batı’yı Batı yapan iç talanın yanına çok büyük çaplı bir dış-dünyâ- talanını da koymasıydı
. İkinci arttıkça ilkini yumuşatmak mümkün olabiliyordu. Hâlbuki Batı dışı dünyâlarda birikim adına yaşanan
iç yağmayla
sınırlıydı. Yağmacı bürokrasiler ve onların işbirlikçileri olan müteşebbisler elbette istibdat isteyeceklerdi.
Birikimin tabiatı bölüşümün tabiatı ile hiçbir şekilde örtüşmezdi.
Dünyâ talanının sağladığı bir bir gayrı âdil birikimi bölüşüme açmak bir keyfiyetti. Batı bunu yapıyordu. Çölleştirdikleri, elindekini avucundakini çektikleri kalan dünyâdan bir vahâ yapmaları isteniyordu. Olmayacak dualara âmin demekti bu. Batı dışı dünyâ, askerî darbeler, iç savaşlar, bürokratik baskılarla boğuşuyor; Batı ise onlara tepeden bakarak ırkçı yargısının, yâni,
medeniyetin sahib-i aslîsinin tek başına Batı; Batı dışında kalanların topyekûn ilkel ve barbar olduğu
yolundaki yargısının ne kadar isâbetli olduğuna kendisini biraz daha inandırmış oluyordu.
Ama hesapları tutmadı. Yeniden bölüşüm mâliyetleri arttırdı ama verimliliği düşürdü. Sınıf savaşlarını bitirdi, ama bunun yerini bencil bireylerden oluşan güruhlar aldı. Batı tam bunların şaşkınlığını yaşarken; Doğu’dan yükselen bir güç, acımasız yeni birikimci dev olan Çin kapitalizmin yıldızı hâline geliverdi. Batı’nın birikimini ters çevrilmiş bir kum saatine dönüşüverdi. Batı için
birikim-bölüşüm akordu hızla bozulmaya başladı
. Biden ve şürekâsının dünyâyı
otokratlar ve demokratlar
olarak ikiye ayırması ve bunu şer ile hayrın savaşı olarak tırmandırması aslında ne kadar zavallı bir çıkıştı.
Aslında Woodstock 69 ile tam bir kepazeliğe dönüşen Woodstock 99 arasındaki fark bize bugün yaşananlara ışık düşürüyor. (Hârika bir belgeselini yapmışlar. Seyretmenizi tavsiye ederim). Woodstock 69’da barış ve sevgi temalı olarak bir büyük mandıra sâhasını dolduran yüzbinlerce genç üç gün eğlendi, kendisini ifâde etti ve en şüpheli bakanları bile tebessüm ettirecek bir intibâ bıraktı…1999’da ise bu işten kâr elde etmek isteyen birkaç müteşebbis, zemini beton kaplı eski bir askerî hava üssünde, sözüm ona Woodstock’u canlandırmak istedi. Sâhayı bedâvacılar girmesin diye etrafı tahta perdelerle kapattılar. Bu sakâleti gidermek için perdelerin üzerine gûya barış mesajları veren resimlerle donattılar. Masrafları kısmak adına donanımsız ve güvenliksiz olan bu yarı hapishâneye üç günlüğüne yüzbinlerce genci tıktılar. Sâha aşırı sıcaklar altında pislik ve çöplüğe dönüştü. Binlerce genç insan susuz kaldı. Cinnet geçirdiler. En sonunda kontrol dışı bir şiddet patlaması yaşandı. Gençler her şeyi yakıp yıktı. Birbirlerine saldırdılar. Sayısız genç kızın ırzına geçildi. Netice tam bir felâketti.
Trump’ın yaptıkları ve bundan sonra yapabilecekleri son derecede ürkütücü.
Artık ABD, Rusya ve Çin, hemzemin ve hemayar oldular.
Kimse kimseye medeniyet taslamıyor maşaallah. Hiç kimsenin bir medeniyet iddiası da kalmadı. Gâliba insanlık Woodstock 29’a doğru yola çıktı. Bu şerden hayra yorulacak yegâne husus,
artık Batı’nın on senelerce dünyâyı zehirleyen sahte demokrasinin ve medeniyet iddiasının çökmesidir.
Ağır bedeller ödeyeceğiz; ama eğer bu bâdirenin sona erdiği yerde demokrasiyi konuşacak bir dermânımız kalırsa bunu çok daha âdil bir zeminde yapılması için bir fırsat doğdu.
More Stories
AB’den Türkistan’a tarihi yatırım hamlesi
Türkiye’de turizmde 2025’in ilk çeyreğinde büyük artış bekleniyor
Asgari ücrete çift zam sinyali! Erdoğan ‘değerlendiririz’ demişti. Alım gücü 3 ayda 2 bin 215 lira düştü