İSTANBUL – Özel hastanelerde bebek ölümleriyle gündeme gelen Yenidoğan çetesinin yargılanmasının ilk duruşması, Bakırköy 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 6 günlük sorgulamanın ardından geride kaldı. Müşteki, müdafilerle birlikte siyasi parti, sanık yakınları da dahil olmak üzere duruşmayı yaklaşık 300 kişi izledi. Her günü en az 10-12 saat süren, yer yer gerilimlerin yaşandığı duruşmada, kamuoyunda da tepkiye neden olan ifadeler kayıtlara geçti. Yenidoğan çetesi yargılamasındaki 6 günün önemli anları şöyle:
TARTIŞMALARIN ARDINDAN DURUŞMA BAŞLADI
Duruşmanın başlayacağı ilk gün, ölen bebeklerin yakınlarıyla avukatları, gazeteciler ve hak örgütü temsilcileri davayı izlemek için Bakırköy 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi önüne gitmek isteyince polis barikatlarıyla karşılaştı. Koridorlarda tam teçhizatlı çevik kuvvet polisleri, arka arkaya tam üç noktaya barikat kurdu. Önce herkesin içeri alınmayacağı söylendi. Bir saati aşan tartışmalar yaşandı. Adliye koridorlarında sloganlar atıldı. Bağrışmaların arasında, 47 sanıktan tutuklu 22 sanık mahkeme salonuna getirildi. Polisler görüntü alınmaması için kalkanlarını havaya kaldırdı, bu da ailelerin tepkisine neden oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Yenidoğan Komisyonu üyesi milletvekilleri gazetecilerin içeri alınması için adliye yetkilileriyle müzakere yürüttü. Bu müsakerenin sonunda herkes içeri girebildi. Salonda oturacak yer kalmamıştı, herkes heyecanla duruşmanın başlamasını ve sanıkların savunmalarını dinlemeyi bekliyordu. Teknik aksaklık nedeniyle duruşmanın başlaması öğlen 14.00 civarını bulmuştu.
‘BEBEK KATİLİ DEĞİLİM’
Nihayet duruşma başlayabilmişti. Sanık savunmasını dinlemek isteyen gazeteciler pür dikkat kesilmişti. Salonda en ufak bir sese tahammül yoktu. Nedeni, sanıkların sessiz konuşması ve sesin az duyulmasıydı. İlk günler hemşire savunmalarıyla geçti. Mahkeme başkanı ve üye hakimlerle birlikte iddianame savcısı sanıklara çapraz sorgu yaptı, dosyaya giren tape kayıtlarını sordu. Cevaplar çoğunlukla, “bilmiyorum”, “hatırlamıyorum”, “suçsuzum”, “bebek katili değilim” şeklindeydi.
HAKİM SANIKLARI BÖLMEMEYE ÖZENLİYDİ
Mahkeme başkanı oldukça sabırlı bir profil çiziyordu. Sükunetle soru soruyor, cevaplar uzun olsa da kesmemeye özen gösteriyordu. İddianame savcısı ise en kritik yerlerde sorduğu sorularla sanıkların çelişkili cevaplarını ortaya çıkarıyordu. Duruşmayı izleyenlerin sayısı günden güne azalmıştı. Sanık ifadelerinin birbirine benzerliği en dikkat çeken unsurlardan biriydi. Artık herkesin gözü çete lideri olmakla suçlanan sanıkların iddialara ne yanıt vereceğindeydi.
SİNİK SESLE SAVUNMA
Çete lideri olduğu iddia edilen Fırat Sarı, duruşmalara oldukça özensiz görünen kıyafetle gelmişti. Bazı sanıklar siyah takım elbise ile derli toplu bir imaj çizmeye çalışmış, ölen bebeklerin ailesine baş sağlığı dilemişti. Suçsuz olduğunu düşünenlerin bazıları öfkeliydi. Bu, ses tonlarına da yansıyordu. Adlarının böyle bir davaya karışmasından üzüntü duyduklarını ifade ediyor, çocuklarının okulda zor anlar yaşadıklarını, ailelerinin insan içine çıkamadığını anlatıyorlardı. Yargılamada masumiyet karinesine epeyce vurgu yapılıyordu. Bazılarının ise ses tonu sinikti. Başı önde savunma yapanlar da vardı, haklılığını kanıtlamak için defalarca yemin eden, “neden böyle bir şey yapayım” diyen de. Dosyada diğer sanıkları tanımadığını, ilk defa burada gördüğünü, tanışlığın simadan geldiğini belirten yalnızca 2 kişi vardı.
‘BEBEĞİ ÖLDÜR TALİMATI ALSAYDIN ÖLDÜRECEK MİYDİN?’
Örgüt iddiası sanıklar tarafından reddedilmişti. Ancak dinlediğimiz kadarıyla dosyada adı geçen Şafak, Reyap, Medlife, Birinci, Güney gibi hastanelerde sanıkların neredeyse tamamı çalışmıştı. Pek çoğu usulsüzlüklerden bilgi sahibiydi. Savcının “Neden polise gitmediniz” sorusuna, talimatlara uyduklarını söylüyorlardı. Ardından savcının “Bebeği öldür deselerdi, öldürecek miydin?” sorusu cevapsız kalıyordu. İddianame savcısının şu cümlesi akılda kaldı: “Aldığın talimatlar suç, sen de bu suça iştirak etmişsin, bunların bedeli var, bilmen gerekirdi.”
DURUŞMALARDAN ÖNE ÇIKAN SANIK İFADELERİ, KİM NE DEDİ?
Sanık hemşire Cansu Akyıldırım, çalıştığı hastaneden Fırat Sarı’nın talimatıyla başka hastaneye görevi olmadığı halde gittiğini söyledi. Satır arası gibi görünen bu ifade avukatların da dikkatini çekmişti. Görev yeri olmayan yerde ne işi olduğu soruldu.
Hemşirelerin epikriz yazma yetkisi yokmuş. Fakat bütün hemşirelerin epikrizle ilgili tapesi mevcut. Mahkeme başkanı bu duruma biraz sert çıkarak, “Madem yetkiniz yok. Neden hepinizin epikriz tapesi var, doktorların bu kadar yok” dedi.
‘ÖLDÜRSEM BİR DERT BİLİYORSUN’
Sanık Mehtap Sayar duruşma kürsüsüne geldiğinde ölen bebeklerle ilgili tapesi yüzüne okundu. O tapede “Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani” diyordu. Tape hakkında konuşmak istemediğini söyleyip geçti.
‘ERKEN SEÇİM İÇİN ÜZERİMİZE OYNUYORLAR’
Sanık Renas Kılıç, insanların arasına nasıl karışacağını düşündüğünü söyleyip mağdur olduğunu ifade etti. Kılıç, kamu zararına neden olmaktan yargılandığını ama kendisiyle aynı suçlamadan yargılananların tutuklu olmadığını söyledi: “Aynı kamu zararıyla dışarda olan başkaları varken ben tutukluyum. Siyasi partiler Sağlık Bakanlığı’nın açığını aramak için uğraşıyor. Siyasi partiler erken seçimden dolayı bizim hayatımızla oynuyor. Bu kadar basit mi? Adalete sığınıyorum, başka da bir şey demiyorum.”
‘ÇOCUK ÖLDÜ, DURUM FARK EDİLMEDİ’
Dosyanın en önemli isimlerinden biri de hemşire Hakan Doğukan Taşçı. Hastanedeki ilaçları üçüncü kişilere satmakla itham edilen Taşçı, yabancı uyruklu bir bebeğin ölümüyle ilgili yaptığı bir konuşmayı şöyle aktardı: “Fırat Sarı’yı aradım, çocuğun öldüğünü ve durumun fark edilmediğini söyledim.”
‘SAVCI ART NİYETLİ’
Örgütün 3 numaralı ismi 112 acil ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir’di. Çocuk öldürdüğünü kabul etmeyen Özdemir, hasta sevkinden para kazandığını kabul etti. Savcı Yavuz Engin’i de suçlayan Özdemir: “Her ne kadar 10 bebekle suçlansam da adım sadece Kaya bebek vakasında geçmektedir. Yine savcı Yavuz Engin tarafından art niyetli olarak 10 bebeğin ölümünden sorumlu tutuluyorum. Soruşturma Savcısı Yavuz Engin art niyetli davrandı” dedi.
‘SEVK BEKLERKEN ÖLEN BEBEKLER BİLİYORUM’
Gıyasettin Mert Özdemir’den sonra sıra çetenin 2 numarası olarak ifade edilen Dr. İlker Gönen’e geldi. Gönen’in konuşması iddianameye dair de pek çok soru işaretini beraberinde getirdiği için oldukça önemliydi. 5 bebeğin ölümünden sorumlu tutulan Gönen’in “Kanuni’de yıllarca çalıştım, sevk beklerken vefat etmiş hastalar biliyorum” şeklindeki ifadesi konuşmalar arasında kaybolup gitmişti. Kimse nereden bildiğini, kaç çocuğun öldüğünü sormadı.
‘KARAKOÇ BEBEK AKCİĞER HASARINDAN ÖLMÜŞ’
Gönen’in ifadesindeki belki de en önemli husus bebek Karakoç’un ölümüyle ilgili. Gönen’in ifadesine göre süreç şöyle gelişti: “Karakoç vefat ettikten sonra polis geliyor, bütün evraklara el koyuyor Adli Tıp’ta otopsi yapılıyor ve Adli Tıp karar veriyor. Bebeğin ölümü, ciğere mama kaçma değil, bağırsakların yırtılması ve akciğer beyin hasarı. Uzman görüşünü yazanlar uzman değiller, bunlar belgeye bilgiye bakmamış.”
İDDİANAME TAPE KAYITLARINDAN YAZILMIŞ
Duruşmanın 5’inci günü İlker Gönen’in savunmasıyla sonlandı. İddianameye bakıldığında, fezlekeye göre 12 olan bebek ölümü 10 olarak yazılmış. Bebek ölümleriyle ilgili Adli Tıp Raporu da yer almıyordu. İddianame yalnızca tape kayıtları üzerine yazılmıştı.
‘DEVLETLE İLİŞKİLİYDİM’
İlk celsenin son günü olan 23 Kasım Cumartesi hakim karşısına çıkan Dr. Fırat Sarı, örgüt lideri olduğu iddiasını reddetti. Sarı, bir dönem örgüt üyeliğinden aldığı cezaya ilişkin mahkemede uzun süre unutulmayacak ifadeler kurdu: “Örgütten ayrıldıktan sonra devletle ilişkiliydim. Güvenlik güçleriyle görüşürdüm. FETÖ kalkışmasına kadar da birlikte çalıştık.”
SGK USULSÜZLÜKLERİNİ KABUL ETTİ
Hastaların, 112’i üzerinden özel hastanelere hasta sevkiyle ilgili iddiaları yalanlayan Sarı, savunmasında “Bu saatten sonra çok bir anlamı yok ama biz tapelerle yargılanıyoruz” dedi. Yargılamanın yalnızca tapeler üzerinden gerçekleştirilmesinin doğru olmadığını ileri süren Sarı, çalıştırdıkları hekimlerin maaşları ve sigorta ödemeleriyle ilgili usulsüzlük yaptıklarını ise kabul etti.
‘HASTANE YÖNETİMLERİ BENİ SIKIŞTIRIRDI’
Sarı savunmasında, hastaları uzun süreli yatırmayla ilgili de şunları kayda düşürdü: “Hastane yönetimleri beni sıkıştırırdı. Daha fazla hasta yatırmak istiyorlardı. Ben de hasta sayısını arttırıyordum”.
‘SADECE YENİDOĞAN DEĞİL KULAK BURUN BOĞAZ, GÖZ VE FİZİK TEDAVİ DE VAR’
Fırat Sarı, hastane sahiplerinin de yaşananlardan haberi olduğunu söylerken, hastanelerin dolu olması için baskı yapıldığını kayda geçirdi. Ayrıca bu sistemi kendisinin keşfetmediğini, zaten var olan bir sisteme dahil olduklarını anlatan Sarı, yoğun bakımda yer bulması için milletvekillerinin dahi kendisini aradığını söyledi. Hastanelerin hasta bulma ‘rekabeti’ içerisinde olduklarını da anlatan Sarı, “Sadece yenidoğan değil, kulak burun boğaz, göz, fizik tedavi… Özel sağlıkta her yerde olan durum bu” dedi.